25 Nisan 2009 Cumartesi

BAHAR TATİLİ

Telefonun alarmı çaldı, artık kalkma vakti geldi. Oysaki ben yatalı daha bir saat olmuştu. Böyle tatile mi gidilir saat sabahın 4 ü diye söylene söylene kalktım. Makyaj falan yapacak halim yoktu, üstüme rahat bir şeyler geçirip, saçımı dağınık bir şekilde toplayıp taksinin gelmesini bekledim. Sadece Boğaz köprüsünün ayağını gören penceremi açıp, temiz havayı içime çektim. Henüz gün ağarmamış, sokak sessiz ve karanlık. Yaygaracı İstanbul bile uyuyor ben ayaktayım deyip geçtim içeri. Nihayet taksi geldi, bu sakinliğine alışık olmadığım yollarda süzülerek vardık havaalanına. Kapalı alanlarda sigaranın yasaklanması yüzünden ayazda titreyerek içtim sigaramı. 6.40 da olan uçağımıza yetişemeyeceğimizi söyleyen ve sabah sabah beynimi yiyen suratsız ama bi o kadar da şeker olan bal tatlısı sevgilinin koluna girip girdim içeri.

Ve işte Antalya'dayız ama çile bitmedi. Uçak biletlerimizi ETS den almadığımız için otele aktarmamız yok. Havaş'a gittik 10dk'lık yola kişi başı 10 TL vererek Antalya Merkeze vardık. Burdan otobüse binip Belek'e , Belek'ten de taksiye binip otele ulaşmamız gerekiyor. Havaş kalabalıktı bu yüzden sevgiliyle ayrı oturmak zorunda kaldık, yanımda oturan bayana Antalya'lı olup olmadığını sordum, sonra başladı muhabbet zaten. O da istanbul'dan Kongre için gelmiş. Hekimmiş kendisi. Neyse aynı yere gittiğimizi öğrendim. Havaştan indikten sonra taksiye bizi Belek'e ne kadara götüreceğini sorduk. Cevap:85YTL. Teşekkür edip otobüsün kalktığı durağa gittik. Havaş'ta sohbet ettiğim bayanın yanına oturup, otobüsü beklerken çene çalıp çay içtik. Taksi şöförü geldi 60 YTL'ye götürebileceğini söyledi. Yanımızdaki bayana uyar mı dedim. Bana uyar, hatta süper olur dedi. Bir anda sevindirik olup doluştuk arabaya. Otele vardık, saat daha 09.30. Otel ETS'nin oteli olduğu için kapının girişinde ETS'nin elemanları karşıladı. Kayıt için bilgilerimizi verdik ve tam tahmin ettiğimiz gibi sanki otelin bütün odaları doluymuş gibi saat 12.00 de odaların boşaltıldığını, 13.00 13.30 gibi odalara yerleşebileceğimizi bu zamana kadar her şeyden yararlanabileceğimizi, gidip kahvaltı etmemizi hatta tuvalette üstümüzü değiştirebileceğimizi söylediler. Gidip kahvaltı ettik ve üstümüzü değiştirmek üzere tekrar lobiye çıktık. Uykum var bayıldım bayılacağım. Sevgili ETS'yle konuşmak yerine resepsiyona yöneldi. Erdal Bey iki dk da odamızı ayarladı hatta otelin hangi bölümünde, hangi bungalovlarda konaklamak istediğimizi bile sordu.

Yerleşip, biraz uyuduk. Sonra kalkıp gözleme yedik, oteli gezdik. Her şey dahil konsepti kapsamında hizmet veren otelde biri ücretli (Teppanyaki a la carte restoran) 8 A la carte restoran mevcut. Restoranlar; Balık a la carte restoran, Fransız a la carte restoran, Kebabistan a la carte restoran, Meksika a la carte restoran, Rum a la carte restoran, Çin a la carte restoran, İtalyan a la carte restoran. Tatiliniz boyunca Sabah 09.00 - 12.00 arası rezervasyon yaptırarak bu A la carte restoranlardan 1'er kez yararlanabiliyorsunuz. Ayrıca yine 1 kez yararlanabildiğiniz köy kahvaltısı yapma şansınız var. Biz İtalyan'a, Meksika'ya, Rum Tavernasına ve köy kahvaltısına gittik. Hepsi birbirinden güzeldi. Özellikle Rum tavernasında çok eğlendik, müzikler, mezeler müthişti. Meksika restoranında yemekler benim yiyebileceğim gibi değildi acısı azaltılmış olmasına rağmen yandım. Aç kalmama rağmen kızarmış dondurması, tekilası ve acıbadem likörlü özel kahvesi için tekrar giderim. İtalyan Restoranı bizim favorimiz olduğu için ona her tatile gittiğimizde uğrarız. İtalyanların o kadar şey yediklerini sanmıyorum :) Köy kahvaltısı ise dillere destan. Yanınızda semaveriniz önünüzde peynirler, yumurta, bal, reçel yok yoktu. Otelin ana restoranınında yemekleri lezzetli ve kaliteliydi. Otelde 24 saat yerli ve yabancı içeçekler, gözleme, dondurma ve yiyecek bulabiliyorsunuz. Tesiste 6 adet su kaydırağı, 4 açık havuz ve 1 kapalı havuz mevcut. Ana havuz oldukça büyük. Ana havuzun kenarından suyun içinde yürüyerek bir ucundan diğerine gidebileceğiniz bir yol yapmışlar. Sağlığa zararlı olduğunu düşünerek buna kızan çok insan olsa da havuzların değerleri görevliler tarafından gün boyu takip ediliyor. Bana göre çok şık ve ince düşünülmüş.





Bundan önce yine ETS'nin oteli olan Side'deki Club Voyage Sorgun'a gidiyorduk, orası da çok güzel bir otel hatta seneye tekrar gitmeyi düşünüyorum. Sorgundaki anarestoranın yemekleri bu kadar kaliteli değil ama animasyon ve eğlencesi 10 numara. Adım attığın anda animatörler karşılıyor ve eğlence başlıyor. Sorgunda animatörler sayesinde nefes almaya vaktimiz olmuyor, deliler gibi eğleniyorduk. Belek'te ise animatörleri sizin aramanız gerekiyor. Animatörlerin yüzünü görmedik diyebilirim. Bazı akşamlar animasyon bile 30 dk sürdü. Kendi kendinize eğlenmek zorunda kalıyorsunuz. Neyseki tenis kortları var da akşamüstlerimizi kurtardı. 1-1,5 saat tenis oynadık. Bu arada bu otele gitmeyi düşünenler için ek bilgi vereyim. Raketleri ve topları tenis kortlarının yanındaki kulubeden alırsanız ücretli, ana havuzun oradaki animatör kulubesinden alırsanız ücretsiz. Bu bilgi size verilmiyor, biz cazgır olduğumuz için öğrenebildik. :) Akşamları animasyondan sonra barda canlı müzik oluyor. Grup çok iyiydi, eğlendiriyorlar ve güzel parçaları seslendiriyorlar. Barın dekorasyonunu çok beğendim kapının üstünde gerçek bir motorsiklet var. İç kısmında karşılıklı koyulmuş 2 tane amerikan arabası koltukları var. Kapının girişinde Londra'nın nostaljik telefon kulubesini koymuşlar. Akşamları tıklım tıklım oluyor, 16 yaşından küçükler giremiyor. Epeyce turist vardı, çoğu da sıcak kanlı ve konuşkandı. Pistte dans edip şakalaşıyorlardı.

5 gece 6 gün kaldık. Bu mevsimde çok ucuz oluyor, sezonda bu otelin gecelik fiyatı 250 YTL. Bize gecesi 65 YTL'ye falan geldi sanırım. Yol parası otelden pahalı, uçak biletlerimizi ETS'den almadık kendimiz aldık. Neredeyse ETS'nin söylediği fiyatın yarısına bulduk biletlerimizi. Şansımıza hava da çok güzeldi havuza, denize girebildik, bol bol güneşlendik, kapkara olduk, yedik, içtik, tenis oynadık, deniz bisikletine, kanoya bindik. Ama her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi bunun da sonu geldi. Bugün pazartesi iş başı yaptım. Sevgiliyle konuştuk benimle dalga geçiyor, kahvaltıdan sonra tenis oynayalım sonra güneşlenirsin diyor. 24 derece olan Antalya'dan, sıcaklığı 8 derece olan patırtıcı İstanbul'a döndüm halimi siz düşünün diyeceğim ama yok yok soğukta olsa, gürültücü, patırtıcı da olsaİstanbulum gibisi yok. Otelde yaşamak güzel de İstanbul'u bırakıp Antalya'da yaşadığımı düşünemiyorum.

13 Nisan 2009 Pazartesi

SMART BLOGGER ÖDÜLÜ



Sevgili Mehbup beni smart blogger ödülüne layık görmüş. Kendisine çok teşekkür ederim.

Mehbup : http://mehbup.blogspot.com/
ÖDÜLÜN KURALLARI

1-Ödülü verenin linkini yayınlamak.

2-Ödülü verdiğin kişilere mutlaka haber vermek.

3-Bu ödülü verdiğin blog sahibinin linkini vermek.

4-Gördüğünüz resmi eklemek.



Digital Kelebek : http://digitalkelebek.blogspot.com/

Lemur : http://emigunay.blogspot.com/

Şirinem : http://aysed.blogspot.com/

Manukyan : http://vzgelirtrsgider.blogspot.com/

9 Nisan 2009 Perşembe

İyi ki Doğdum Ben :)))


Dün geceden beri doğum günümü kutluyorum hala da devam ediyor. Yıllardır görmediğim sesini duymadığım insanlar bile arayıp doğum günümü kutluyor. Çok mutlu oluyorum ama her geçen gün biraz daha yaşlanıyorum diye içim içimi yiyor. Geçen haftasonu annemin yanına gittim. Şen şakrak öyle sohbet ederken konu yaşa geldi. Bir hesapladık ki 40'ıma 13-14 sene kalmış.Bir gün bir kalkıcam ki koskoca 13 seneyi devirmişim. Her yaşın kendine göre güzelliği vardır derler ya palavra! Gençlik gibisi var mı ? :) Küçüklüğümü hatırlıyorum 18 yaşıma kaç sene var diye oturur hesap kitap yapardım minik ellerimle. Ooo derdim 2000'li yıllarda olacağız daha çok var. Dayımlara, annemlere 18'ime bastığımda evlenicem, hemen çocuk yapıcam, çocuğumla büyüyeceğim derdim. Ne acelem varsa :) O uzun yıllar var dediğim seneler gözümü açıp kapayıncaya kadar geçti. 18'ime bastım bi halt olmadı! Ne evlendim ne de başım göğe erdi. Her geçen yıl, masumiyetimi kaybetmeme neden olmaktan ve kötü kalpli insanlarla dolu olan gerçek hayatı görmemden başka bir şey vermedi bana. Canımı yaktılar, ağladım, büyümeyi kabul edemeyip çocuk gibi davrandım. Olmadı. Küçük kalamadım ama kendilerine de benzetemediler beni. Kimse hakkında kötü düşünmedim, masumiyetimi korumaya çalıştım. Ne kadar başarılı oldum bu konuda bilmiyorum bunu en iyi bilen etrafımdaki insanlardır heralde. Asıl cevap onlarda. Mutlaka birilerini üzmüşümdür, kırmışımdır ama asla bilerek isteyerek değil. O büyümüş, kalpleri kararmış insanlar gibi asla kimseyi zayıf noktasından vurmadım. Hatalarını kendisine söylemekten çekinmeyip, etrafa karşı örttüm bütün eksikliklerini. Hatamı kabullendim, özür dilemeyi bildim, kırdığım kalbi tamir etmek için elimden ne geliyorsa yapmaktan çekinmedim. Hata yapmaktan korkmadım, hatamın farkına varamamaktan korktum. Mantığımla yaşamayı öğrenemedim, hep kalbimi dinledim. Gözyaşlarımdan utanmadım, avazım çıktığı kadar ağladım. Ailem, arkadaşlarım, yakınlarım için mücadele etmekten çekinmedim. Hiçbir şeye boşver demedim, geceler boyunca düşündüm. Yanımda ağlayanın omzunu sıvazladım, derdini derdim bildim. Karşımdakinin küçük bir gülüşü için soytarı olmaktan gurur duydum. Güldüm, eğlendim, mükemmel dostluklar kurdum, aşık oldum, aldatıldım, okudum, para kazanmaya başladım, yalnız yaşadım, ayaklarımın üstünde durmak için çabaladım. Başarılarım da oldu başarısızlıklarım da . İyi bir evlat, iyi bir arkadaş, iyi bir insan olmak için çırpındım. Bugün bakıyorum da içimdeki çocuk kayboluyor, ben onu ne kadar yaşatmak istesem de içimdeki kıpırtıları, heyecanı da alıp beni terk ediyor. Sanırım ben de büyüyorum.

1 Nisan 2009 Çarşamba

Çekmediğim Dertler Çile Kalmadı..... !!!!

Bu aralar hangi blog a uğrasam birileri regl ağrısı çekiyor. Yıllardır ben de aynı acılardan müzdariptim. Öyle bir acı ki okula, işe gidemiyordum. İşe gitmeyi bırak acıdan, ayaklarımın ağrısından, titremesinden ve mide bulantısından ayağa kalkamıyordum. ( sinir, stres, ağlama krizlerini saymıyorum) Acaba kist mi var? Ben de kesin bir şeyler var? diye diye kendimi yiyordum. Sonra bir gün bütün korkularımı bir kenara bırakıp doktora gitmeye karar verdim. Karnıma jel sürüldü, ultrasonla bakıldı allaha şükür kist mist çıkmadı.


Meğer regli ağrısı genelde magnezyum eksikliğinden kaynaklanıyormuş. Regl döneminde magnezyum düzeyi azalıyormuş ve tatlı isteği artıyormuş. Annem hep sen kendini şartlandırıyorsun canın ondan tatlı istiyor, bir kaşık bal ye tatlı isteğin falan kalmaz diyordu. Olmuyor işte kanmıyor benim bünyem bir tatlı kaşığı bala falan. Okusun bakalım şimdi neden canım tatlı istiyormuş. Bilim dünyasına şükürler olsun Sonunda beni bir konuda haklı çıkardı! Sigara, kahve, tuz ve aşırı çaydan uzak durulması gerekiyormuş. Sigara haricinde hepsine varım. Azaltabilirim hatta ağzıma bile koymam. Aslında şimdi bir yerde okudum da karbonhidrat ve tatlıdan da uzak durmak şartmış regl öncesinde. Neyse bu yine de beni haksız çıkarmaz. Sonuçta tatlı isteğinin olduğu bir gerçek. Doktorumun söylediğine göre ben de bir anormallik olup olmadığını anlamak için magnezyum desteği vermesi gerekiyormuş. Bana Magnesium Diasporal 300 die bi ilaç verdi. Regl olduğum dönemler dahil olmak üzere her gün yarım bardak suya karıştırıp içtim. Regl dönemime 1 gün kala da kanımın sulanması için 1 Sedergine'i yarım bardak suyla indirdim mideye. Doktora gittiğimden beri bu 3. regl dönemim ve o çektiğim acılardan eser yok. Tabi yine bitkin, halsiz, sinirli ve hafif ağrım oluyor ama o çektiğim eziyetten sonra ağrım var demeye utanır insan . Beni daha da allak bullak eden regl öncesinde ve sonrasında aldığım yaklaşık bin tane ilacı çöpe attım, kullandığım Magnesium Diasporal hem ağrılarımı geçirdi hem de magnezyum düzeyim düşmediği için artık danalar gibi tatlılara saldırmıyorum. Daha önce doktora gitmeyip o gerzek ağrıları yıllarca çektiğim için kendime çok kızıyorum ama yapacak bir şey yok kısmette o acıları çekmekte varmış!