29 Ocak 2009 Perşembe

Çok Çalıştım Bu Hafta Çoookkk :))

Bu hafta zaman nasıl geçti hiç anlamadım. Pazartesi notları verdik, öğrencilerin projelerini düzenledik. Salı günü spora başladım. 50 dk yürüdüm, 20 dk bisiklet çevirdim. Hamlaşmışım walla. Kış bitiyor sıkılaşmak lazım.

Arkadaşlarla salı günü Onur'da buluşmaya karar verdik. Spordan çıktım koştura koştura kendi evime gittim. Oradan alacaklarımı aldım, Onur'a bıraktım. Sonra tekrar çıkıp alışverişe koşturdum. Oturmadan yemek yapmaya başladım. Zaten bütün gün yorulmuştum, canım çıktı resmen. Neyse önce mercimek çorbamı ateşe verdim. Çorbam ateşte kaynarken ben de (kızların çoğunlukta olacağını bildiğimden nutellalı pasta yapmayı uygun gördüm) tatlımı hazırladım. Tatlıdan sonra tavuk sotemi pişirdim. Son olarakta tavuğumun yanına nohutlu bir pilav patlattım. Baktım zamanım var, iki dakikada bir de sarımsaklı yoğutlu havuç salatası yapıp masaya yerleştirdim. Oturduk sofraya herkes neşeliydi, şakalar, muhabbet havada uçuştu. Çok mutlu oldum, çok özlemişim bitanişlerimi. Tabiki yemeklerimin hepsi çok beğenildi. Herkes tabağını bitirdi. Yemekteyiz programından etkilenip puan bile verdiler. Her şey çok güzeldi de sanırım biraz tuzsuz yapıyorum yemekleri :))


Çarşamba temizlik yaparak ve yatarak geçti. Bugün Perşembe spora gideceğim. 50 dk yürüyüp, 20 dk bisiklet çevireceğim, 30dk da yüzmeyi düşünüyorum. Duşumu alıp, hazırlanıp hiç oyalanmadan otogara koşturacağım. Hazır bir boşluk bulmuşken anneciğimin ve babacığımın kollarına atayım kendimi. Ya Pazartesi ya da Salı günü dönerim heralde Tekirdağ'dan bakalım oradakiler neler yapmış ben yokkken, hiç haberlerini alamadım son günlerde. Gideyim de orayı karıştırayım biraz da. Hihii haahıhaahhıhh yaşasın kötülük :)))))))

23 Ocak 2009 Cuma

Sen Adam Gibi Yaşamanın Bedelini Biz Senin Bedenini Vurup Sırtımıza!

Ortaokuldaydım, Türkçe öğretmenim bu şiiri elime tutuşturup, bu şiiri sen okuyacaksın dediğinde. İlk okumamda tuhaf bir şekilde etkilenmiştim. 2. okuyuşumda şiiri ezberlemiştim bile! Sınıfıma döndüğümde arkadaşlarıma şiiri göstererek bunu okuyacağımı söyledim. Dinlemek istediler, okudum. Sonra neredeyse her gün derse girmeden önce ayin gibi okuttular bana şiiri. Neredeyse hepsi ezberledi. Kalabalığa karşı şiir okumaya alışkındım ama bu şiir benim için ayrıydı. Aradan yıllar geçti ama hala ezberimde şimdi daha başka etkiliyor, başka yerlere götürüyor beni
Koca Reis
Hey gidi koca reis
Gidiyorsun ha
Sen adam gibi yaşamanın bedelini
Biz senin bedenini vurup sırtımıza
Gidiyorsun ha
Ne diyeyim şimdi; iyi mi ettin diyeyim
Kalan, kalan yok be reis
Hani, birkaç küçük anı, birkaç hatıra
İçimde tuhaf bir his
Sana geldi diyor belki de şimdi sıra
Pekâlâ, baş üstüne
Ölüm çoktan kabulüm
Nasıl olsa çocuklar büyüdü
Üç buçuk emekli aylığımda geçinir gider karım
Lakin benim korkum
Şiirlerim kalır diye yarım
Satılır diye bir mahalle bakkalına kitaplarım
Zeytin sarılır, helva sarılır
Kalırsa duvarda bir resmim kalır
Belki kapı zilinde bir müddet ismim
Sonra, sonra unutulur gider cismim dahi
Hey gidi koca reis
Gidiyor musun sahi?
Hatırlar mısın? Aynı yıl bitirmiştik okulu
Senin tayının Anadolu"ya çıkmıştı da
Giderim ulan demiştin, güle oynaya giderim
Bizi vatan haini ilan edip
Ve güle oynaya gitmiştin, bir akşam treniyle
Gerçi sık, sık mektuplaşır
Oraları anlatırdın bizlere
Değişmeli derdin, değişmeli buraların makûs talihi
Oralardan yine öğretmenle evlenmiştin
Çağırmıştın da gelememiştik be koca reis
İş güç işte biraz da bahane
Kızmıştın, hatırlar mısın, ulan demiştin;
Siz benim cenazeme de gelmezsiniz
Geldik, geldik be koca reis, geldik
Sen adam gibi yaşamanın bedelini
Biz senin bedenini vurup sırtımıza
Gidiyor musun sahi?
Ne hikmetse en çokta bana kızardın
Bırak derdin, şu aşk meşk şiirlerini
Yazacaksan ulan, memleket meselelerini yaz
Öyle Erenköy"de oturup
Köylü geldim, köylü gideceğim hikâyelerini kimse yemez
Buralar yok yoksul, buralarda akşamlar ayaz
Buralara ne kimse geliyor, ne yaz
Tutturmuşsunuz, varsa yoksa bizim kuşak
İnsan insanlarına olmalı, taşına toprağına olmalı
İnsan vatanına olmalı uşak
Gelmeyin ulan, gelmeyin derdin, ölümümde dahi
Geldik be koca reis, geldik
Sen adam gibi yaşamanın bedelini
Biz senin bedenini vurup sırtımıza
Gidiyor musun sahi?
Kalan, kalan yok be reis
Satılır palton bir eskiciye
Kömürlüğe atılır haftasına masan
Kalırsa duvarda bir resmin kalır
Belki, belki kapı zilinde bir müddet ismin.
Mehmet Çetin - Sürgünde

21 Ocak 2009 Çarşamba

Meğer Bildiğimiz Yoga Değilmiş...

Bugün hangi bloğu açtıysam ya rejimden ya da platesten bahsediyordu:)) Kış geldi yazın verilen kilolar yavaş yavaş alınmaya başlandı sanırım. Üşüyünce vücut yağ yakar falan sanıyordum ben. Meğer soğukta bizim akıllı vücut yağı depoluyormuş. Daha soğuk olur yakıtımı hazırlayayım mı diyor ne :) Bu yüzden kışın yağ bağlıyor yazın ise su kaybettiğimiz için süzülüyormuşuz:)) Bunu öğrendiğimde baya hüsrana uğramıştım ben.

Kendimi bildim bileli rejim yapıyorum bi bakıyorsun şişmişim bi bakıyorsun inceciğim. allahtan vücudum deforme olmadı çok fazla. Denemediğim rejim, gitmediğim dietisyen kalmadı. Her başladığım şeyde deli gibi kilo verdim. Ama tekrar aldıktan sonra bu başarı sayılmıyor değil mi ? Geçtiğimiz yaz ben bu işi halledicem, böle aç kalarak kilo verilmez, spor şart dedim ve Kuşhan a gittim hemen hemen bir ay kaldım. İnanılmazdı bir sürü kilolu insan herkesin derdi aynı! Sabah aynı saatte kalkıyorsun, aynı anda tartılıyorsun, aynı anda yemek yiyip, aynı anda yürüyüşe çıkıyorsun. Çok başka bir deneyimdi bu benim için. Kuşhan anıları olarak yazmayı düşünüyorum bu yazıdan sonra:) Neyse bir ay kalıp çıktım sonra da kapandı zaten kuşhan. Nerden geldik buraya ya ?? hıımm tamam rejim ve plates :))

Platesi hiç denemedim ama geçen sene bizim kızlarla Nişantaşı'nda YogaŞala diye bir yere gittik. Allahım böyle bir şey yok! Ben zannediyorum ki bağdaş kurucaz, eller yanda gözler kapalı iç sesimizi dinlicez rahatlıcaz. Meditasyon diye gittiğim yer cehennem oldu o gün bana :) ne iç sesi dinlemesi bir yatıosun, bir kalkıyorsun kadın sürekli konuşuo "aşağı bakan köpek" dio domalıp köpek pozisyonu alıosun sonra tekrar aşağı sonra yukarı sonra yana allahım yetişemiyorum. ( terimler gelmio şimdi aklıma ) Biz 3 kız en arkadayız dilimiz dışarıda:) öndeki kızın poposu sırılsıklam. Bütün camlar kapalı içeri hava girmio, havalandırma falan da yok tabi. Kendi nefesimizle boğulucaz odada. Bizim kızlara bakıorum birbirimizden farkımız yok herkesin alnından sular damlıyor. Kollarım bile terledi sanki saunadayım. Arada beni gülme krizi tutuyor zor kendime geliyorum. Sesler duyuyoruz kimden geldiği belli olmayan ahhhh ahhhhh die bi adamla kadın kendinden geçiyor. Bi yerleri acıdığından diil rahatlıyorlarmış :)) Sanki sevişiyorlar duymayan anlayamaz :)) Neredeyse 50 dk boyunca bi aşağı bir yukarı bir yana devam etti. Sıra geldi mini meditasyona :)) Şimdi rahatlıcaz. Pikelerimizi aldık, kafamızı koymamız için yastık niyetine bi tahta verdiler. Yattık sırt üstü. gözler kapandı , nefes alıp veriyoruz ve rahatlıyoruz. Ne rahatlaması sadece 50 dkdan sonra durduğumuz için bünye neye uğradığını şaşırdı. yayıldı zemine :)) neyse teşekkür ettik çıktık. Şöyle bir baktım etrafıma herkes pembe pembe ve sırılsıklam toplu duş almışız sanki :)) Giyindik üstümüzü çıktık. Bir kaç defa daha gittik ama sonra saatleri uymadı bıraktık :))

Böyle anlatıyorum ama güzeldi aslında vücutta çalışmayan tek bir nokta bile kalmıyor. Yalnızca ilk gittiğinde terimleri bilmediğin için bi afallıyorsun ama sonra hareketler tekrar edildiği için alışılıyor.

16 Ocak 2009 Cuma

En iyi dostluklar çocukken edindiğimiz dostluklarmış

Nejat Yavaşoğulları - Yalnız Kalma Bu Dünyada



İş, güç yorgunluk derken gitmeye zaman bulamadığım anneciğimin ve babacığımın yanındaydım geçen hafta sonu. Döneli bir hafta oldu annemin kokusunu alabiliyorum hala :( Tekirdağ benim için sığınak sürekli yaşamayıp böyle arada gittiğimde huzur buluyorum orada. Tekirdağ küçük bir yer, herkes birbirini tanır orada. Gizli saklı bir şey yapamazsınız çünkü mutlaka bir tanıdık görür uçurur haberi ailenize :) öyle sinemaya gidiyorum diye evden çıkıp bara falan gidemezsiniz yani :) Nerde kiminle olduğunu bildikleri için, İstanbul'da çocuğu dışarı çıkan aileler gibi panik halinde olmazlar genelde.

Lise günlerimi hatırlıyorum şimdi. Çok güzel ve eğlenceli bir okul hayatım oldu benim. Lisede bizim sınıfta 7 kişiydik. Lise sonların toplam sayısı 20 kişiydi :)) bu yüzden 20 kişi birlikte gezerdik. Sürü halinde bir oraya bir buraya toplaşır, sahilde ateş yakar, şarkılar söyler, 20 kişi dolmuşa biner çarşıya gidip orayı karıştırırdık. Minibüse bindiğimizde mutlaka bir kaç sarhoş arkadaşımız rezillik çıkarır önde oturan kadınlara ben bu kadını, kızı, amcayı tanıyorum diyip eline koluna yapışır laf atardı :) kahkahalarımızdan, gürültümüzden minibüs şöförünün kafası şişer, bizden kurtulmak için bastıkça basardı gaza.

En iyi dostluklar çocukken edindiğimiz dostluklarmış. Bunun üzerine epeyce kafa yormuştum. Çocukken saf ve temiz bir duyguyla bağlanıyorsun arkadaşına. Kirlenmemiş, hayatla boğuşmamış zamanlarından kalan temiz duygularla büyüyor içinde arkadaşın. Belki de bu yüzden çocukluk arkadaşını gördüğünde heyecanlanıp, için mutlulukla doluyor. O saflığı, temizliği, çılgınlıkları, iki yüzlü olmayan insanları hatırlatıyor bu küçük karşılaşma. Gözlerinin içinde çocukluğunu gördüğün için bu kadar mutlu oluyor insan belki de.

Dostluklar kolay kazanılmıyor malesef. Çocukluk arkadaşınla birlikte büyüyorsun. Sümüklü halini bilir yani :) En berbat hallerini görmüş, en kötü zamanlarında başına yastık yapmıştır göğsünü, sarhoş olup kustuğunda annenler gelmeden kusmuğunu temizlemiş, seni yıkamış, giydirmiş, üstünü sıkı sıkı örtüp, uyuyana kadar başında beklemiştir. Bunları hiç bir zaman yüzüne vurmamıştır. Ergenlik döneminde o asi zamanlarında çılgınlıklara seninle koşmuş, yeri gelmiş korumuş, yeri geldiğinde seni kendine getirmek için yüzüne okkalı bir tokat atmıştır. Dönüp ona sen bana vurdun diyemezsin bilirsin ki senin canının yandığından çok daha fazla canı yanmıştır onun o tokatı attığında. Bazen konuşmazsın gözlerinle anlatırsın derdini. Anlar seni! yanında 10 kişi vardır, anlamazlar ama o halinden, tavrından, içeri girişinden, kirpiklerini oynatışından bir sürü anlam çıkarır ne durumda olduğunu bilir. Kırılacak mı üzülecek mi diye kasmazsın kendini. Sözcüklerini seçerek konuşmazsın o senin kerdeşindir sana kırılır belki ama 5 dk sonra unutur her şeyi kaldığı yerden devam eder. Kendisi çocuk olmasına rağmen büyütür seni. Her adımını takip eder, uyarır, yeri gelir sevgilin gibi kıskanır.

Özledim...
20 kişi Handelerin evine gidip, annelerini gönderdikten sonra kendimizden geçene kadar hoplayıp, zıplamalarımızı. İçip, kusup o kafayla yerleri temizlemelerimizi. 3 lü kanepede 2 kişi sıkış pıkış uyumaya çalışmamızı.

Bağ evine gidip bin saat şömineyi yakmakla uğraşmamızı. Sarhoş olup kendimizi çimenliklere atmamızı. Avazımız çıktığı kadar bağırarak şarkı söylememizi.
Kim ne diyecek diye düşünmeden sarmaş dolaş orada burada gezmelerimizi
Süpriz doğum günü partilerimizi
Birimizin morali bozulduğunda 20 kişinin bir araya gelerek onu güldürmeye çalışmasını
Bara gidip, sabaha kadar eğlenip, sabahın ayazında karda yüzüncüyıla kadar yürümelerimizi
Birbirimizi 20 kişinin dışındakilerle paylaşamamamızı.....
Yazmakla bitmeyecek yaşanmışlıkları çok özledim.
Vazgeçemediğimiz insanlar vardır. Çocukluk arkadaşlarım benim vazgeçilmezlerim. Ne yaparlarsa yapsınlar, ne yaşarsak yaşayalım. Bir araya geldiğimizde kötü olan her şey biter. Aklımıza bile gelmez. İlkokuldan beri arkadaşım benim bunlar ! arkadaşım olmaktan çıkmışlar artık kardeşim olmuş, ailem olmuşlar. Hala doğum günlerimizi birlikte kutlarız, saat 00.00 olduğunda mutlaka yanımdadırlar. Kötü zamanımda 20 kişi olmasa da 5 i yanımda destek olur. Elim, kolum, gözüm olur bana yol gösterirler. Yemeğe çıkar kaynatırız. Meşhur balık günlerimiz vardır. Donatırız masayı güleriz, ağlarız. Canımız sıkıldığında Hande'nin kapısına dayanır, kızı uyutmaz sabaha kadar vikvikleriz. Onlarsız bir hayat düşünemiyorum. Hepsi hayatımın renkleri onları çokkk çokkk ama çoookkk seviyorum. Canlarım benim.

12 Ocak 2009 Pazartesi

Deniz Seki - Sahici 2008


1- Deniz Seki - Pişman Olmadım


2- Deniz Seki - Zirve


3- Deniz Seki - Aptal


4- Deniz Seki - Sahici


5- Deniz Seki - Şaka Değil


6- Deniz Seki - Gurur


7- Deniz Seki - Kayboldum


8- Deniz Seki - Yine Hüzün


9- Deniz Seki - Yeter


10- Deniz Seki - İmkansız


11- Deniz Seki - Bu senin Seçimin


12- Deniz Seki - Eski Bir Şarkı Gibi


13- Deniz Seki - Oyun


14- Deniz Seki - Adaletsiz Seçim


15- Deniz Seki - İçimi Döktüm

11 Ocak 2009 Pazar

İki Arkadaş


Çok samimi iki dost ve arkadaslardir. Fakat bir tanesi çok kurnaz ,
atılgan ve hareketli, diğeri ise çok saf , dürüst ve sessizdir.
Bir gün kurnaz olan arkadaş , diğer arkadaşın yanına giderek
işlerinin bozulduğunu söyler ve kendisinden para ister. Samimi dostu
onu hiç kırmaz ve elindeki bütün parayi arkadaşına verir.

Arkadaşı bu parayla islerini düzeltir. Bir süre sonra kurnaz olan
yine arkadaşının yanına gider ve arkadaşının evlenmek üzere oldugu
nişanlısını çok beğendiğini ve kendisine vermesini ister.
Arkadaşı çok şaşırır, ne diyeceğini bilemez.
Fakat aralarında o kadar kuvvetli bir sevgi vardır ki arkadaşına hayır
diyemez, nişanlısını arkadaşına verir.
Zaman içinde Saf olanın işleri bozulur ve birden arkadaşı aklına gelir
( ben ona sıkıştığında iyilik yapmıştım diyerek) arkadaşının iş yerine gider
ve kendisine çalışması için iş vermesini ister.
Arkadaşı ona iş vermez. Bizimki pişmanlık ve üzüntü içinde geri
döner ama yine de arkadaşına kızamaz.
Bir gün sokakta dolaşırken yanına hasta ve yaşlı bir adam yaklaşır. Fakir oldugu için ilaç alamadagını söyler. Bizimki yaşlı adamcağıza
acır, istediği ilaçları alır evine götürüp dinlendirir oturup sohbet ederler bir süre.
Ve kısa bir süre sonra yaşlı adamın öldüğünü duyar. Yaşlı adam çok
zengindir ve bütün mirasını kendisinebırakmıştır. Saf adam artik zengindir.
Biraz da sevdiği dostuna olan kıkgınlığıyla dostunun iş yerinin karşısında bir ev alır ve oraya
yerleşir. Bir gün evinin kapısına dilenci bir kadın çalar. Yaslı
kadın çok aç olduğunu, kendisine yemek vermesini ister.
Bizim saf hiç düsünmeden kadını içeri alır karnını doyurur, Kimsesi
olmadigini ögrendigi kadına ;
Kendisinin de yanliz olduğunu söyler ve bu evde birlikte yaşıyalım, sen
evin islerini ve yemekleri yaparsın der,
yaşlı kadın hiç düsünmeden kabul eder.
Bir süre sonra yaslı kadın bizimkine, kendine uygun bir kız bulup
evlenmesini söyler, Bizimki böyle bir kızı nasıl bulacagını,tanıdığı olmadığını söyler.
Yaşlı kadın ona uygun bir kız tanıdığını ve kendisiyle
görüştütebileceğini söyler.
Görüşmeler sonucunda evlenmeye karar verilir ve dügün davetiyeleri
basılır.
Bizimkisi kırgın olduğu halde çok samimi dostunu yine de
unutamamıştır . Biraz da geldigi konumu görmesi açısından samimi
arkadaşına da davetiye gönderir . Düğün günü gelir çatar . Saf adam
düğün salonunda bir şeyler söylemek isteğiyle mikrafonu alır
ve başlar yaşadıklarını anlatmaya ;
''Eskiden çok sevdiğim bir dostum vardi . Bir gün işleri bozulunca benden
borç para istedi , elimdeki bütün parayı verdim. Evlenmek üzere olduğum nişanlımı çok
beğendiğini söyleyerek benden istedi.İçim kan ağlayarak onu da kendisine
verdim . Çünkü biz gerçek dosttuk onun üzülmesini istemedim.
Işlerim bozulduğunda onun fabrikasına gittim ve çalışmak için
kendisinden iş istedim. o bana is vermedi.
Çok üzüldüm, ama yine de arkadaşıma kızmıyorum. Çünkü biz gerçek
dosttuk.'' Bu konusma üzerine kurnaz olan arkadaşı daha fazla
dayanamaz ve mikrafonu eline alır başlar konuşmaya;
''Benim de bir zamanlar çok sevdiğim bir dostum vardı. Islerim
bozulduğunda kendisinden para istedim,
bütün parasını bana verdi. Sonra ondan nişanlısını istedim, üzülerek
nişanlısını da verdi . Nişanlısını istememin nedeni o kadının
arkadaşıma layık olmamasıydı .(Hayat
kadınıydı )

Kendisi çok saf olduğu için arkadaşımı o kadından bu şekilde
kurtardım. İsleri bozulduğunda gelip benden iş istedi, Arkadaşımı
kendi emrimde çalıştıramazdım, o yüzden iş vermedim. Günün birinde
karşılaştığı yaslı adam benim babamdı. Babam ölmek özereydi, onu arkadaşımın yanına ben gönderdim ve mirasını ona ben bıraktırdım.
Evine gelen dilenci kadın ise; benim annemdi. Ona bakıp iyi yaşamasını
sağlamak için gönderdim.Ve şu anda evlenmekte
oldugu kişi de benim kız kardeşim. Onu arkadaşımla evlenmesine ben
ikna ettim . Değerli misafirler, işte biz böyle dostuz'' .........
ömer köroğlu

5 Ocak 2009 Pazartesi

öylesine yazılmış bir şeyler !

Bir yıl daha geride kaldı. Bir sene içinde kimbilir neler değişti farkettiğim yada etmediğim. Yılbaşında Özgündeydik. Yedik, içtik, güldük kısacası eğlendik ama diğer günlerden bir farkı yoktu sanki. Ne biliim heyecanlanmam falan mı gerekiyordu acaba??




Yeni yılın en güzel tarafı 4,5 gün tatil yapmamdı heralde:)) Aman tatil dediğimde evdeydim öyle dışarı çıkıp gezmedim. Bütün gün oturdum Six Feet Under'ı bitirdim. Ne muhteşem bir diziydi ya. Çok üzülüyorum bitmesine. 5 sezon oynamış bu dizi hep duyuyordum ama izlemek 2008 e kısmetmiş :) Dizide herkes sex manyağı ve deli :) her bölümün başında biri ölüyor. O kadar ölüm senaryosunu nasıl bulmuşlar hayret ettim. :) Dexter'dan tanıdığım Micheal C. Hall Six Feet Under'da bir eşcinseli canlandırmış. Dexter'ı önce izlediğim için her bölümde hareketlerine kahkahalarla güldüm. Dizilerimin çoğu ara verdi çok sıkıldım artık başlasalar diyorum


İzlediğim diziler:

  • Tabiki Lost ( dizi araya girdiğinden beri 5 defa izledim bütün sezonları ama biraz daha geciktirirlerse sanki yeni bir dizi başlıyormuş gibi izleyeceğim. )

  • Dexter ( eşcinsel katilim benim :) )

  • Super Natural ( Bu kardeşler çoookkk hoşuma gidiyor)

  • Prison Break (artık baymaya başladı izlerken sıkılıyorum)

Bu aralar inşallah Nip Tuck' a başlayacağım :))

Takip ettiğim yerli diziler:

  • Aşk-ı Memnu

  • Yaprak dökümü

  • Kurtlar Vadisi

  • Hatırla Sevgili ( Tüm bölümlerini CD'ye çektirdim. Arada tekrar izliyorum :) )


Bu kadar çok diziyi takip etmemden dolayı sanki hiç TV'nin başından kalkmıyor gibi dursamda öyle değil malesef takip ettiğim yerli diziler sadece 2 günümü alıyor. ( çarşamba ve Perşembe ) Diğer dizileri CD'den ya da indirerek takip ettiğim için canım sıkıldıkça açıyorum.

Tam bir sinema filmi ve dizi tutkunuyum aynı zamanda kitap okumaya bayılıyorum. Yazarın ağzından kendi hayal dünyamı kuruyorum. O bana temel öğeleri veriyor bense hikayeden kendi filmimi çekiyorum. Bu yüzden Kurtlar İmparatorluğu'nun filmini beğenmedim. Benim hayalimdeki kadına benzememesi, hayal ettiğim ortamdan uzak olması ne biliim işte. Kitabı filmden bin kat daha güzeldi. Belki filmde detaylar tam olarak aktarılamıyor bu yüzden olabilir mi ? :) Keşke zamanım olsa da tiyatroya da gidebilsem :(