18 Haziran 2009 Perşembe

Süpriz Evlenme Teklifi

Canım kardeşim, biriciğim evliliğe ilk adımı attı. Kardeşim dediğime bakmayın aslında öz kardeşim değil ama 16 yıldır 7/24 beraber olduğumuzdan kardeşim, canım, benden bir parça artık o. İyi zamanlarımızda yere göğe sığamadık, kötü zamanlarımızda birlikte ağladık. Ağlamama dayanamadı hiç, onun ağlamasına da ben dayanamadım. Yüzümüze söyledik yanlışlarımızı gevelemeden, yan çizmeden. Belki bu yüzden 16 yıl hiç ayrılmadık birbirimizden, belki bu yüzden pay alabildik mutluluklarımızdan...

Şimdi dünya iyisi bir insanla hayatını birleştiriyor. İkisini de öyle seviyorum ki bunu kelimelerle anlatmam mümkün değil. İlk duyduğum anı hatılıyorum. Özgün'ün balkonundaydık. "Tuğba ben mügeye evlenme teklifi ediceğim, nasıl yapalım" dedi. Bizim kızlar ve Onur'da yanımızda herkes çığlık atmaya başladı. Hepimiz heyecanlandık. Binbir fikir çıktı ortaya. Fikir işi kolaydı da çok önemli bir konu vardı. Her kız bu mutluluğu arkadaşlarıyla paylaşmak, sevmediklerini ise çatlatmak ister. Öyle bir şey yapmalıydık ki Müge hiçbir şekilde hissetmemeliydi ve hayatının en güzel gecesini yaşamalıydı. 4.yıl dönümlerinde özgün mügeyi yemeğe çıkaracaktı zaten ve evlenme teklifinin o gün olmasını istiyordu. Teknede karar kılındı. Kimlerin çağırılacağına karar verdik. 15 kişilik, uygun bir tekne arayışına başladık hemen. Özgün beni ve Yonca'yı yüzük seçmeye götürdü. Hayatının hatasını yaptı bence :) İlk önce seçtiği yüzüğü gösterdi. Güzel, hoş bir yüzüktü ama taşı çok küçüktü. Durur muyum ben.. Hemen gazı verdim tabiki .. Bak Özgün mükemmel bir süpriz yapıyorsun iyi hoş ama bu yüzük ne böyle, bir sürü insan olacak orada ve kızların baktığı ilk şey yüzük olacak şimdi bunu görürlerse Özgün'e bak neler yapıyor minicik yüzük almış kıza diyecekler. Ama şöyle büyük bir şey alırsan oha Özgün' e bak kafam kadar yüzük almış diyecekler dedim. Baktım bizimkinin suratı değişti. Hemen bundan faydalanıp, "beyfendi biraz daha büyüklere bakalım" dedik. Biraz daha biraz daha derken şöyle ele avuca gelen, güzel bir yüzük aldık. Daha sonra Özgün biraz daha büyük, taşı parlak ve özel tasarım bir yüzük yaptırdı. Nasıl gaz verdiysem artık :) Oradan tekneyi kiralayacağımız ofise geçtik. Halimiz aklıma geldikçe hala gülüyorum. Özgün karşımızda sesi çıkmıyor. Kadınla sadece yonca ve ben konuşuyoruz, Özgün'e de bu da olsun bunu da yapalım demek için dönüyoruz, zavallım o da ya peki diyor ya da duygu sömürüsü yapıp, kızım sen kimin tarafındasın diye söylenip duruyordu. Yonca ile son bir işimiz kalmıştı. Müge'ye ve gelecek kızlara duvak dikecek Müge'nin karşınına duvaklarla çıkacaktık. Büyük geceye iki gün kala Özgün, Onur ve Yonca bana geldiler. Programı yazdık, duvakları diktik, mügeye uzun ve taçlı bir şey yaptım. ( Yonca sonlara doğru kaytardı ama neyse artık :) ), müzikleri ayarladık.

Veee işte beklenen an.....



Özgünler gelmeden önce teknede buluştuk. Orada tekneyi ayarladığımız kadınla kavga ettim ama bunları yazmayacağım hiç. Aklıma geldikçe sinirleniyorum zaten. Anlayacağınız eksiklikler vardı ama göze batmadı. Teknenin üstüne saklandık. Özgün ve Müge geldi aşağıda oturdular onlar ve Müge bizi hiç farketmedi. Özgün, Müge'ye yemeğe tekneyle gideceklerini ancak önce biraz dolaşacaklarını söylemiş. Neyse süpriz için havanın kararmasını bekliyorduk bu arada da kaptan oyalanmak için bir oraya bir buraya gidip geliyordu. Hava karardı, İkisinin şarkısı olan Yalın- Küçücüğüm şarkısı çalmaya başladı. Daha önce anlaştığımız gibi garson yanlarına gidip "sizi yukarı alabilir miyiz?" dedi. Yukarı çıktılar, alkışlar, şaşkınlık, çığlıklar derken Müge için hazırladığım duvağı taktım. Tam köprünün altındaydık, Müge'yi köprüye döndürdük, bu sırada Kutsi- İlan-ı Aşk Ediyorum çalıyordu, köprünün altında da "MÜGE SENİ ÇOK SEVİYORUM. BENİMLE EVLENİR MİSİN? " yazıyordu. Evet dediğinde fişekler patladı.

Sonra aşağı geçtik. Özgün ve Müge konuşma yaptı. Dans ettik, içtik, fotoğraflar çekildik.




Herkes çok mutluydu hele Müge saatlerce kendine gelemedi. Yukarıda duvağını takarken zangır zangır titriyordu heyecandan. Beklediğimiz pozlar geldi tabiki yanak yanağa, sarmaş dolaş fotoğraflarını çekip durduk gece boyunca.



Kızdığım anlar da oldu... Mesela yonca elindeki içkiyi kafamdan aşağı döktüğünde çok sinirlendim :)


O kadar mutluydum ki çabuk geçti sinirim :)



Tekneden sonra köfteciye gidip, karnımızı doyurduk. Özgün, Onur falan o gece bende kaldı. Gecenin kritiğini yaptık, fotoğraflara baktık. Ertesi gün herkes işine gitti ama eminim benim gibi kimse gecenin etkisinden kurtulamamıştır.


Temmuzda hanım kızımızı istemeye gidiyoruz. Bensiz olur mu?

Çok mutlu olun minik kardeşim, sizi çok seviyorum.

Eee evlenme teklifi edecek saygıdeğer erkekler görün millet neler yapıyor:) Düşünün taşının daha iyisini yapın. Gerekirse danışmanlık hizmeti verebilirim :))))

17 Haziran 2009 Çarşamba

Anlamak Mümkün Değil

Haberleri izlemekten ve gazete okumaktan nefret ediyorum. Okusan, izlesen deliriyorsun, yok izlemeyeceğim okumayacağım desen yapamıyorsun. Hırsızlık, ölüm, taciz, hergün birileri birilerini doğruyor. Şimdilerde katillerin modası anne ya da toplu aile katliamı heralde. İnsan haber izlerken helak olur mu ya??? Oluyormuş! Ya salya sümük ağlıyorum ya da sinirden elime geçenleri oraya buraya fırlatıp, evin içinde volta atıyorum. Bildiğiniz deli yani ...

Dün kanald'nin haber saatinde zabıtaları izledim. Allahım ya bu ne rezillik böyle. Can güvenliğimiz falan yok bizim kardeşim. Allahın zabıtasında sopa ne arıyor, nasıl önüne gelene vurabiliyor. Tam böyle sinirlenmiş yine kafayı yeme modundayken, kanald'nin yaklaşımıyla sarsıldım. Neymiş efendim; zabıta belki de işini yapıyormuş ama bu görüntülerle haklıyken haksız konuma düşmüş. Bu ne demek ya. Bu yaptığın habere söyleyeceğin şey bu mudur?

Yok ya bizim milletimizi anlamak cidden zor. Zabıta sopayla adam döver, polis kafa atar, orda burda hak, hukuk, işçi diye dolaşanlar kaldırım taşlarını söker, esnafa zarar verir. Birileri rahat rahat kız arkadaşını, ailesini doğrar. Nasıl bir dünyadayız biz ya bu kadar pis mi bu kadar kirlenmiş mi insanlar. Anlamıyorum böyle devam ettiği sürece de hiç anlayamayacağım. Hakkımızı savunmayı, kullanmayı bile bilmiyoruz. Kimse işini yapmıyor. Yapan da ya kendine üç beş kuruş almadan elini kaldırmıyor ya da işini yaptığını zannedip böyle kafa patlatarak, göz çıkararak stres atıyor. Hadi ben bu olanları anlamıyorum, diyelim ki kafam basmıyor. Kimse mi farkında değil yaptıklarının, yapılanların.