27 Mayıs 2009 Çarşamba

Yonkam'ın Doğum Günü

Geçen Cumartesi Yonkam'ın doğum gününü Kumkapı'da kutladık. Hoş Seda diye bir yer ayarlamış, kişibaşı 60 TL. Mönüde ; sınırsız içki , mezeler, ara sıcaklar, balık, meyve, tatlı vardı. 15 kişi falandık. Gece çok sakin başladı aslında ufak ufak içiliyor, sohbet ediliyor, mezelerden tadılıyordu. Ara sıcaklar gelmeye başladığında masa hareketlenmeye başladı. Sesler daha bir yüksek çıkıyor, kemancıya paralar uçuyor, şarkılar söyleniyordu. Ana yemeği kimsenin hatırladığını sanmıyorum. Sonra bir dansöz geldi masaya:) dansöz demeye bin şahit lazımdı tabi. Hayatımda bu kadar çirkin bir dansöz görmedim ben. Kesin herkesin sarhoş olmasını bekleyip öyle çıkarıyorlar bu dansöz bozuntusunu. Ne oynamayı biliyor, ne milletin gözünü gönlünü açıyor :) Sarhoşluktan hiçbir şey göremeyecek durumda olan gerzek erkeklerin orasına burasına para atıp durdukları çirkin mi çirkin dediğim kadın çuvalla para toplıyordur heralde bir gecede.


Dansöz dediğin de aklına şöle güzel, alımlı bir hatun gelir değil mi ? Masaya gelir masadaki erkekler gözlerini alamaz yanlarındaki hanımlar suratını asar :) aptal aptal triplere girer. Yok işte ben bu dansöz geldiğinde hiç böyle şeyler görmedim. İlgi tamdı yine bak bir şey söyleyemem kız erkek farketmedi para yapıştırıldı ama göze hitap etmiyordu işte o kadar. ( Aslında kıza da fazla yüklenmek istemiyorum, tuvalette karşılaştık iyi bir kıza benziyordu! )

Bu arada o gece çok güldüğüm başka bir şey daha oldu. Arka masamızda turistler vardı ve masaya rakı geldi. Bir turist hatun rakının tadına baktı. O surat ifadesini görmenizi isterdim. Kadın kızardı, bozardı, kusacak kusamıyor eliyle ağzını yelleyip habire su içiyor vallahi abartmıyorum kesin 3 litre su içti kadın o gece. Eeee şimdi ne söylemek gerekir. Rakıyı her yiğit içemez hadi içti diyelim kaldıramaz :))))))))))))

14 Mayıs 2009 Perşembe

Milyonların İçinde Ben

Yazacak o kadar çok şey, söylenecek o kadar çok sözüm var ki aslında. Yazamıyorum, anlatamıyorum. Kendime bile itiraf edemediğim şeylerin tanıdığım ya da tanımadığım insanlar tarafından okunma olasığının yazma isteğimi bu kadar etkileyeceğini hiç düşünmemiştim bu bloğu açarken. Gezdiğim, gördüğüm yerleri yazacak yeni öğrendiğim şeyleri paylaşacaktım. Nerden bilirdim ruh halimin bu hale bürüneceğini. Nerden bilirdim en güvendiğim tarafından yıkılacağımı ve bunu anlatıp tarafsız fikirler almak isteyeceğimi. İşte, evde, arkadaşlarımla olanları, sevgilimle olanları rahat rahat yazarım sanıyordum.


Olmuyormuş!


Bazen için o kadar acıyormuş ki, canın o kadar yanıyormuş ki ne kendini ifade edebiliyormuşsun ne de başka bir şekilde dile getirebiliyormuşsun hislerini. Sorun üstüne sorun yıkılıyormuş üstüne. Kimin sorunu yok ki! Herkes bir savaşın içinde değil mi bu hayatta. Kimi kariyer peşinde önündekini ezip geçme derdinde, kimi eziliyor güçlenme peşinde, kimi bırak kariyeri bir somun ekmeğin peşinde, kimi yıllardır sahip olamadığı, ikna edemediği aşkının peşinde, kimi arkadaşlarını elinde tutmanın .... daha bir sürü şey sayabiliriz değil mi ? Herkes bir yerlerde bir şeyleri kovalayıp, duruyor. Kimi sahip oluyor istediği şeylere kimi olduğu yerde sayıp duruyor.


Bir dakikalık halini düşün dünyanın tam şu anda bir sürü kız ve erkek bebek dünyaya geldi. Ağlama seslerini duyar gibiyim. Bilmem kaç tane anne gülümsüyor şimdi, içinde yaşattığı parçasına kavuşma şaşkınlığıyla. Kaç tane çocuğun annesi ya da babası öldü acaba o bebekler dünyaya geldiği sırada. Bu bir dakika içinde bir sürü insan ağlarken bir sürü insan da gülüyor. Evrendeki karışıklığı düşünebiliyor musun ? Kahkaha seslerini, ağlama, yakarma seslerini. Bu kadar sesin arasında yaşıyoruz ama birbirimizi farketmiyoruz. İşte ben de o milyonlarca insanın içinde gözyaşlarını içine akıtan, içinde fırtınalar kopan insanlardan biriyim.

Anlatsam anlatamıyorum. Anlatmasam dayanamıyorum.