26 Aralık 2008 Cuma

Bol Gülücüklü Günler İstiyorum

Dün çok yoğun bir gündü. Ajansımızda Ünite İletişim'den Ercüment Şenel'i ağırladık. Ayrıca; Belma Hanım'ın da doğum günüydü. Öğrenciler pasta kesmek için sabırsızlanıyor bu yüzden Ercüment Bey'i dinlemekte zorlanıyorlardı. Eski öğrencilerimizden Canan ve Merve' de Belma Hanım'ı yalnız bırakmadılar.

Belma Hanım sabah ofisime uğradığında "bugün hava çok güzel, aydınlık uyandığımda böyle bir havayla karşılaşınca çok mutlu oldum" dedi Gerçekten mutlu gözüküyordu, gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Ben de onu böyle görünce mutlu olmuştum. Yoksa hava hiç ilgilendirmiyordu beni. Mumlar üflendi, pastalar kesildi herkes gülüyordu ben ise hiçbir kareyi kaçırmak istemezcesine sürekli fotoğraflarını çekiyordum. O an çok mutluydum, kime baksam suratında kocaman bir gülümseme vardı. Allahım nasıl bir şey bu ? Eğer enerji diye bir şey varsa ve bu enerji insanları etkiliyorsa o an beni etkilemişti.

Uzun süredir yapmayı unuttuğum bir eylemdi gülmek ama dün herkes o kadar mutluydu ki beni bile neşelendirdiler. Nasıl yakışıyor her yüze o ufacık tebessüm bile. İnsanın havası değişiyor, hiçbir şey zor gelmiyor, her şeyi zevkle yapıyorsun.

Biraz önce itü sözlükte gülemekle alakalı bir şeyler okudum. Yuh dedim kendi kendime gülmeyi bile sınıflandırmışlar. Adam gülüyor işte ötesi mi var. Mutlu ve gülüyor. Yok sinsi olurlarmış yok bilmem ne olurlarmış. Gülüyor mu gülmüyor mu sen bana onu söyle


................


yapılan bir araştırmaya göre gülmek; insanların karakterini ele veren duyguların dışa vurumudur.
  • maymunlarınkine benzeyen yüksek sesli ama kesik kesik gülüş: kendi şanslarına ya da başkalarının talihsizliğine gülerler. çoğu zaman başarısızlıktan korkarlar.
  • uluyanlar: kontrol edilemeyen

  • histerik gülüş, ilgi isteyen, bazen de hastalıklı kişiliğin belirtisidir

  • at gibi horuldayanlar: ağızları kapalıyken, burun deliklerinden hava çıkararak kısa, yüksek sesli gülenler züppe bir kişiliğe sahiptirler. başarısızlık korkusu yaşarlar

  • hafifçe ve alaycı gülenler: etrafındakilere sempati duymayan, hissiz, ham kişilerdir

  • yüksek sesli, sıcak kahkahalar atanlar (gülerken göbekleri titrer): açık sözlü, güvenilir, sempatik ve sosyal insanlardır

  • bıyık altından gülenler: içlerine kapanık görünüşlerine rağmen düşünceli ve iyidirler. bilmişlik taslayarak yanlış izlenim bırakabilirler

  • kıkırdayanlar: kıkır kıkır gülenler flört etmeyi sever. etrafa sürekli cinsel mesaj vermekten hoşlanırlar. açık sözlü, güvenilir, sempatik ve sosyal insanlardır.

22 Aralık 2008 Pazartesi

Sanırım Üstümde Bir Lanet var....

Allahıımmmm nasıl bir haftasonuydu bu ya.... Hep şikayet eder dururum. Haftaiçi geçmek bilmez. Haftasonu öyle hızlı geçer ki hiçbir şey anlayamazsın. Hiçbir şeyi sığdıramazsın :( Ama bu sefer sorun haftasonunun hızlı geçmesi falan değil. Hastalık, aksilikler derken haftasonu denen şu 2 günün de geçmek bilmediğini anlamış oldum.
Cuma günü işten çıkıp eve koşturmaya başladım. Kendimi eve atmak için can atıyordum. Dolmuşta midem bulanmaya başladı. Kilima falan açıldığında oluyor bana böyle nefes alamıyorum, burnum kaşınıyor, midem bulanıyor falan filan. Baktım bi şöle öne doğru sıcak hava üflüyor. Seslendim arkadan

-şöför bey kilimayı kapatabilir miyiz?

- adam başını sola doğru çekti.

Hava soğuk tabii demiştir ne çatlak karılar var:) Nezaketen açıklama yaptım.

- Kusura bakmayın alerjim var da tıkanıyorum. Klima ve şu güzel koku veren fısfıslar benim korkulu rüyamdır. Tıkanırım,aksırırım,pıksırırım
Neyse tabi falan dendi kapandı klima. Yok ama geçmiyor benim mide bulantım. Son durakta indim dolmuştan, şöle derin bir nefes çektim içime, yürü dedim hızlı hızlı yürü at kendini eve. Apartman kapısını açtım, merdivenleri çıkıyorum sanki ben çıktıkça ev uzaklaşıyor o merdivenler bitmek bilmiyor. Zaten başım dönüyor allahım bitsin fazla bir şey istemiyorum eve gireyim bütün gün üstümde taşıdığım şu kıyafetlerden kurtulup, TV nin karşısında üstümde battaniyemle uyuya kalayım. Güç bela geldim kapının önüne ama bana huzur yok! Elektirik sayacının üstünde bir kağıt duruyor. Anladım ters bir şeyler olduğunu. Aldım baktım. Elektiriğinin kesilmiştir falan yazıyor. Yok dedim ilk gördüğümde kesin bir yanlışlık var. Girdim içeri baktım elektrikler yok. Neden yanlışlık olsun ki zaten. :( Off gerçekten kötüyüm diye sayıklıyorum. İçim kıyılıyor. Hemen arkadaşımı aradım annesi çıktı. Ben size geliyorum dedim bir solukta. Tamam canım çok özledik hadi hemen gel çorba da yaparım sana dedi cicim. İnsan bu durumlarda annesini o kadar arıyor ki :( Neyse ki Cici annem Ayşe hep koşuyor imdadıma. Tamam dedim hemen geliyorum. Bir kaç eşya hazırladım yanıma, makyaj malzemelerini de attım çantama ve yine kapının dışındayım :( Elektrik sayacına bakıp söyleniyordum ki, sayacın üstündeki şartele ilişti gözüm. Bi kağıtla kapatmışlar üstünü uzandım bir çırpıda çektim kağıdı. Şartel 0'a getirilmiş. Durur muyum? :) Parmaklarımın ucuna basıp 1'e getirdim. Evin kapısını açtım ve bingo ışıklarım yanıyor :))) Öyle sevindim ki sanki elektriği ben buldum :)) Hemen telefona koştum. Ayşecim ben hallettim sorunu gelmeyeyim bugün zaten çok kötüyüm yarın falan uğrarım olur mu ? Kızar mısın bana dedim. Yok dedi ayşe ama gelseydin iyi olurdu. Çorba yapardım sana dedi. Aslında yol gözümde büyümese ( aramızda da 2 sokak var dk tuttum benden onlara 5 dk da yürünüo) Cicilere gitmek en mantıklı şeydi. Çünkü öle kötüyüm ki kendimi bayılacak gibi hissediyorum. Neyse girdim içeri eşyalarımı yerleştirdim üstümdekilerden kurtulup, mis gibi kokan pijamalarımı giyip, battaniyemle geçtim tv nin karşısına. Ohh hastayım, kötü hissediyorum ama huzurluyum en azından diye sayıklıyorum kendi kendime . Bu arada da bin defa falan erkek arkadaşımla telde konuştum. Hastayım, kötü hissediyorum, elektrikler yok, ben yoncalara gidiyorum, hayır gitmiyorum evdeyim. İnsan hasta olunca daha bir nazlı oluyor. Canım benim o gün nasıl bağırmadı, kızmadı bana bilmiyorum. Telefonda ciyak ciyak bağırıyorum, konuşmuyorum ki :)
Dalmışım telefon sesine uyandım arayan Onur "Sevgili yanına geliyorum bir şey ister misin diyor" Ne isterim "bir paket Muratti al aşkım. Eve koştururken almayı unutmuşum" 10 dk sonra Onur kapıda ben yine söyleniyorum böyle oldu şöyle oldu falan diye. Tamam diyor sakin ol yanlışlıkla indirmişlerdir şarteli, kesmemişlerdir elektriğini. Haydaaaaaa ben yine delleniyorum. Neden bana salak muamelesi yapıyorsunuz koskoca kağıt koymuşlar oraya ne demek kesmemişlerdir. Yanlış teli kesmişler de anlayayım salak mıyım ben ???? açtım kapıyı her şeyi, kağıtları ilk gördüğüm yere yerleştirdim anlatıyorum Onur'a şöle girdim, böle gördüm, bunu kaldırdım diye. Sonra hayatta yapmayacağım, 10 yaşındaki çocuğun bile bildiği şeyi yaptım. Orada duran teli alıp, bu nerden çıkmış? böyle bir şey yoktu. Heralde şurdan bi yerden çık... mış demeye kalmadı bunu söylerken o teli sayaca dokunduruvermişim. Amanınnnnnnn minik kıvılcımlar çıkıyor üstüme üstüme düşüyor. Zangır zangır titriyorum. Ayağımda da bir şey yok. Kendimi içeri nasıl attım bilmiyorum. Tabi yine elektrik yok. Delirmemek elde değil. Titriyorum deli gibi titriyorum korkudan. Dedim hemen götür beni burdan ben bu evde kalamam zaten ne ışık var ne kombi :( Bu arada ben hala kötüyüm bir hışımla çıktık evden ama.Ölüyordum ya bildiğin ölüyordum ötesi yok işte. Bu kadar yakın aslında. İnsana o kadar uzak geliyor ki ölüm. Kendine mi konduramıyor acaba? Biraz dikkatsizlik, biraz ihmal bu kadar basit aslında. Bir bakmışsın ki yoksun. Yaklaşık yarım saat boyunca ellerim ayaklarım titriyordu. Korkudan çarpılıp çarpılmadığımı bile anlayamadım :)) Bir şeyler oldu o minik alev topları çıkarken ama puhaaaaa. Bu arada abartıyorum zannetmeyin bi kaç dk da görme duyumuzu kaybettik:)) 2 gün çıkamadım bu olayın etkisinden.

Ertesi gün...

Sabahın köründe uyandım baktım şöle bi etrafıma evimde değilim. Çok üzüldüm. Alt tarafı 2 gün tatilim var. Dışarı çıkmayı daha doğrusu gece hayatını haydi eller havaya muhabbetini pek sevmem ben arkadaşlar zorlamadıkça da pek çıkmam. Sakinliği seviyorum. Evde oturayım çayımı demleyip, müptelası olduğum amerikan dizilerini izleyeyim, sıkılırsam boğaza inip yürüyeyim Sinemaya gidip, filmden sonra D&R 'da kitapların arasında kaybolayım isterim. Cumartesi sabahı şimdi başkasının ev,nde açıyorum gözlerimi ve mutsuzum. Midem fena ağrıyor. Bu pek iyiye işaret değil. Zaman geçiyor ben hala yatakta bir o yana bir bu yana kıvranıyorum. Uyuyorum uyanıyorum. Yok acı yayıldıkça yayılıyor. Arkadaşım kalk hastaneye gidiyoruz diye tutturuyor. Hayır diyorum hayır gitmem. Gitmem hastaneleri sevmiyorum. Korkuyorum ben doktorlardan hala. Küçüklükten kalma bir şey sanırım. Bayılmadığım sürece kimse götüremez beni hastaneye onda da kendimde olmadığım için mecbur kalıyorum:) ki içimden ne söyleniyorumdur allah bilir. Bu arada ayşe aradı. Canım benim öyle duygulandım ki cicim aradığında nasıl olduğumu merak etmiş. Ben de senin annen sayılırım bir şey olursa hemen beni arıyorsun dedi. Canım canım canım benim. Annemi çok özledim:(
Cumartesi bitmek bilmeyen acılarla ve Six Feet Under' ı izleyerek geçti.

Pazar günü...

Canım tatilimin son günü. Pazar günlerini ezelden beri hiç sevmem. Küçükken pazar günü herkesin babası evde olurdu. Bu yüzden arkadaşlarım ailesiyle vakit geçirir dışarı çıkmazdı. TV'de de bir şey olmaz can sıkıntısından patlardım. Şimdi Pazar gününe karşı nötr'üm hatta sevmeye bile başladım diyebilirim. Sonuçta tatilimin 2. günü :) Ağrım devam ediyor midem ekşidikçe ekşiyor. Bir de gaz var karnımda ki sormayın. Hap aldım. O da maşallah insanı bomba yapıyor. Yonca ve Goncayla sözleşmiştik. Yeni bir türk filmi geldi. "SICAK" ona gidecektik güya bu arada film de iyi puan almış 8,3. Ağrım olmasına rağmen çıktım. Kanyona gittik. Saray'da yemek yedik. İçerde sigara içilmediği için başka bir yere geçip, sigara eşliğinde kahvelerimizi yudumladık. Yediğim yemeğin ağır olmasından kaynaklanacak ki mide ağrım biraz artmakla birlikte gaz olayım da hat safaya çıktı. Kıvrana kıvrana içimden gelen garip sesleri dinleyerek uzun bir süre oturduk. Bu arada sinemaya gitme fikri yavaş yavaş kaybolmaya başladı hepimizde. Filmin saati geçti hala oturuyoruz. Yok dedim gidelim. Kalktık metroya bindik. Metrodan bir çıktık acayip yağmur yağıyor. Üstüme bir şey alamadım ki evden yağmura uygun değilim yani :( kafamda pembe saç örgülü berem var üstümde de gri panço. Arkadaşım kafasına poşet geçirdi. Sırılsıklam vardık. Üstümüze bir şeyler geçirip kurulandık sonra bir kaç bölüm Six Feet Under'ı izleyip üstüne bir maden sodası içip zıbardık. Pazartesi iş var malum. Üstümdeki iğrenç kıyafetlerle gitmek zorundayım işe diye düşünüp, üstüm kötümü yarın gidilir mi böle diye diye. Uykuya daldım.

Pazartesi sabahı...

  • Midemin ağrısı yok denilecek kadar az
  • Gaz durumu devam ediyor gibi.
  • Biraz burnum akıyor.
  • Suratımda bir gr makyaj yok.
  • Üstümde dünkü kıyafetlerim.
  • Ruh halim karmaşık.
  • Hafta başı sendromu yaşıyorum

Nedense bu hafta beni çok korkutuyor. Her şey güzel gitsin bir sorun olmasın diye dua ediyorum. Lütfen lütfen allahım sakin huzurlu bir hafta olsun bu hafta diye kaç defa yalvardım bilmiyorum. Bakalım neler olacak. Önümde koca bir hafta ve bir sürü soru işareti var ?????

17 Aralık 2008 Çarşamba

Tuğbiş'in Kedicikleri


Bayram tatillinde anneciğimin, babacığımın ve minik kediciklerimin yanındaydım. Öyle özlemişim ki hepsini öp öp doyamadım. Ececim yine bunalımda galiba küçük tuvaletini tutamıyor. Çocuk gibi çişe tutuyoruz. Belli saatleri var o saatlerde yanında olup yaptırmazsak, nereye bulursa oraya yapıyor. Aaa çişli falandır ama çok temizdir miniğim. Hıımm bir de Paşa var. Paşa kıçının üstüne oturuyor. Kamyoncu gibi elini koltuk kenarlarına uzatıyor:)) çok şeker çookk.


Ece; Paşa'nın annesi birtanem çok uysaldır. Tırmalamaz, oynarsan oynar oynamazsan oralı olmaz:) Tırnaklarını keserken, banyo yaptırırken, kuruturken saldırmaz, canını yakmaz. Ayrıca; çok da fotojeniktir bebişimm. ( Sağ üst fotodaki Nazlı' yı Ececiğimin aşkına baba hakkı olarak vermek zorunda kaldık.) Bu arada damadımızın adını unuttum rahmetli çok sevmişti Ece'yi görür görmez vuruldu. Uzun bir süre bizde kaldı rahmetli bizim kız biraz süründürdü rahmetliyi. Neyse bunlar birlikte olunca yani rahmetli kızımızı hamile bırakınca kendi evine gitti. Aman yavrucak yemeden içmeden kesildi. Rahmetliyi bize getiriyorlar bak bak doyamıyor bizimkine turp gibi sağlam, kendi evine gidiyor hastalanıyor, düşüncelere dalıyor falan neyse sonunda ayrılığa dayanamadı vefat etti garibim :(


Ece' nin günden güne karnı şişmeye başladı. Ben İst.daydım annemden alıyorum haberlerini bir de haftasonu gittiğimde kızımla ilgilenebiliyordum. Neyse bir gece Ece annemi uyandırıyor. Çıkıyor üstüne miyavlıyor. Çok ilginç bu minik şeyler miyavlıyor dediğime bakmayın bi derdi olduğunu anlıyorsunuz. Bir şekilde anlatıyor derdini. Biliyorum çünkü kızım düşük yaparken de bana miyavlayarak anlattı. Bir terslik olduğunu farkediyorsunuz adım atıyor arkasına dönüp bakıyor geliyor musun diye :) Neyse annemin işi daha kolaydı tabi yarın öbür gün doğuracak diye bekliyordu zaten :)



Ececiğimin 3 çocuğu oldu. 3. bebişin rengi siyahtı ama doğar doğmaz öldü. Ben haberi alır almaz yanlarında bittim tabi :) Başlarda kızım çocuklarıyla ilgilenmedi. Ordan oraya taşıdı çocukları, emzirmedi. Çok uğraştırdı annemi kızım.





Paşa'nın gözlerinin akması dışında herhangi bir sağlık sorunu olmadı allaha şükür. Paşa genelde sevilmek ister. Sizin istemeniz önemli değildir, o yeterki istesin. Gelir miyavlar kucağınızda onun rahat edebileceği bir yer arar ve yayılır. İlk dokunuşunuzda mutlaka bir kere miyavlar. Sevilirken konuşulmasını ister. İltifata bayılırlar zati :)

Poposunun üstüne oturmaya bayılır. Kamyon şöförü pozuna bayılıyorum. Patisinde sigarası eksik:)


İran kedilerinin has özelliklerinden biri de yüksekten bakmayı sevmeleri. Bayılırlar her şeye tepeden bakmaya:) Çok düşünceli bebeğim. Kimbilir aklından neler geçiyor :)
Bir an önce yanlarına gidip, onlara sarılarak uyumak, yorganın altında onların yumuşacık tüylerini okşarken çıkardıkları hırıltıyla uykuya dalmak istiyorum.

28 Kasım 2008 Cuma

Güler Ocakbaşı- Elmadağ




Dün akşam Onur, kardeşcezim Özgün ve kızarkadaşı Müge ile Elmadağ'da Güler Ocakbaşı diye bir yere gittik. ilk başta minicik bir yer gibi geldi, meğer üst katı da varmış. Neyse, oturur oturmaz mezeler gelmeye başladı. Öğle yemeğimi 13.00 da yemiştim ve Güler' e gittiğimizde kurtlar gibi açtım:) hıımmm bi taraftan mezeleri götürüp, bi taraftan da ocakbaşından gelen miss gibi kebap kokuları içimize çektip ne yiyeceğimize karar vermeye çalıştık. Mezeleri oldukça lezzetliydi. Masamızın ağır abileri fıstıklı kebap , kanat ve küçük efe rakı istediler. Biz de light colayla onlara eşlik ettik.

Siparişimiz, ortaya gelecek dedi Özgün. Zannediyorum ki şöle bol bol gelecek. Masaya gelen benim 1,5 porsiyon olarak bildiğim fıstıklı kebap ve 8 tane kanattı. Doymadığımdan değil ama az geldi. Şaşırdım :) etin tadı mükemmeldi, kanat ise bildiğimiz kanat işte. Müge ve ben doyduk ama bizim ağır abilerin dişinin kavuğuna yetmedi tabi masaya gelenler. Hemen bi işaret çekildi garsona " abi bize bi kanat daha at" die. Bu arada Güler Ocakbaşında müzik yok. Arada birileri mırıldanıyor ya da bazen uzaktan bi müzik sesi geliyor ama kim ne söylüyor pek anlaşılmıyor.

Gelen kanatları da mideye indiren beyler meyve tabağından da mahrum kalmadılar tabi. Bir tabağa serpiştirilmiş mandalina, armut, elma vb. meyvenin ortasına da dondurma kasesinin içinde üzerinde kaymak ve bal olan dilimlenmiş muz ile servis edildi meyve tabağımız.

Bol kahkahalı, dedikodulu ve lezzetli akşam yemeğimizin hesabı 130 YTL idi. Gecenin sonunda karnımızın doymasının verdiği bir ağırlık vardı ama güzel bir akşam geçirdiğimiz için mutluyduk.

26 Kasım 2008 Çarşamba

Aşkın gözü kör mü acaba ???




Tamam.

Kabul ediyorum.

Aşık olunca insanın gözü hiçbir şey görmez, ne yaptığını bilmez, ondan başka bir şey düşünemez, onunla yatar onunla kalkar, her gördüğünü o sanar, arkadaşlarını onu anlatmaktan bunaltır ve bu böyle uzar gider.....

Peki...

Bu saftirik aşık bunları yaşarken "o" dediğimiz şahıs ne yapıyor acaba ??



Platonik bir aşksa; zavallı O' nun hiç haberi yoktur bunlardan. Muhtemelen sessiz sedasız yaşamına devam ediyor, geziyor, tozuyordur. Hatta, görüşüyorlarsa bizim plotonikle ve başkalarının gözüne daha tatlı bakıyorsa bizim aşık içten içe kahroluyor ama kopamıyordur. Ne yapacağını bilemez halde düşünüp duruyordur;


  • Beni sevmiyor, sevmeyecek. Benim aşkımın farkında diil. (Belli olmaz şekerim inancını yitirme)

  • Ama sevmese sabah uyanır uyanmaz aramazdı. ( Dünden planı hazırdır canım onun. Muhtemelen arkadaşları onu ekmiştir. EE seninle de güzel vakit geçirio neden aramasın :))

  • Sürekli buluşmak istemezdi. ( e canım her dediğini yapıyorsun, ağzının içine bakıyorsun. Kim istemz ki şımartılmayı )

  • Annesi beni kahvaltıya çağırdı. ( çocuğunun arkadaşını yakından tanımak istemiş olamaz mı ? )

  • Sen ne dersen de bana değer veriyor. Bir gün ona olan aşkımı öğrenecek. O da beni sevecek. Çok mutlu olacağız çoookkk. ( Peki. Dediğin gibi seni, aylardır- yıllardır yanı başında olan seni bir anda farkedip, aşık olabilir. Ne yapacaksın peki ona aşkını mı ilan edeceksin? Yoksa bir kaç yıl- ay daha onun seni farketmesini mi bekleyeceksin? )


Neyse..



Ya "O" bu ilginin farkındaysa, bile bile görüşüyor, bundan büyük haz duyuyor ama bi taraftan da bizimkiyle bir ilişki istemiyorsa?



Ya sölemişse bizim kör aşık "Onu" sevdiğini. Ve "O" ile bir ilişki yaşıyormuş gibilerse ama bunu kimse bilmiyorsa!



Olmaz olmaz demeyin. Oluyor. Neler oluyor, neler yaşanıyor bu hayatta. Bu örnekleri yaşayan ve sonunda o meşhur "O" nun aklı başına gelip, yanındakinin bir anda farkına varıp, aşkların en büyüğünü de yaşayabiliyor. Bunun tam tersi olup yine meşhur " O" nun arkasına bakmadan kaçtığı da ..



Aşkın gözü körse, aşk engel tanımıyorsa buna katlanılabilir öyle mi ? Benim aşkım ikimize de yeter diyerek, onun sevmediği gerçeğini görmezden mi geleceğiz? Ya bir gün severse düşüncesiyle, o günün gelmesi mi beklenmeli.?



Kaç kişi yapabilir? Kendini yok sayıp, hayatını sevdiğine kaç kişi adayabilir? Ne kadar bekleyebilir?



Ya sevgin onu sana döndürürse gerçekten.



Ya sonsuza kadar kaybedersen



Senin aşkının gözü ne kadar kör acaba ??



25 Kasım 2008 Salı

Hoşgeldin Ben

Hep aklımda olan ama bir türlü oluşturamadığım bloğuma sonunda kavuştum. Tabi yine biricik arkadaşım Yonca'nın katkılarıyla

Hıımmm burda neler mi olacak ?? Şimdilik bunu ben de bilmiyorum. Sanırım doğaçlama olacak :))