Küçüklüğümden beri evimizde ya kedi vardır ya köpek ya da kuş. Hepsinin huyu suyu ayrı, bakımı farklı ama verdiğin sevgi aynı. Bir kuşlarla çok fazla haşır neşir olamadım. Ele avuca sığmadığından mı? sıkıştırıp öpemediğimden mi bilmiyorum.
Hayvanları sevmeyen insanları sevmez derler ya hani. Bence,bir hayvanı anlamayan insanları hiç anlayamaz dense daha yerinde olurmuş.
Hayatını bir kediyle, köpekle paylaşarak karşındakinin gözüne bakıp ne düşündüğünü tahmin etmeyi, dile getiremediği neşesini, üzüntüsünü, sıkıntısını paylaşmayı öğrenirsin. İletişimin yalnızca uzun cümlelerden ibaret olmadığının farkına varırsın. Sezgileri o kadar kuvvetlidir ki üzüntünü de anlar, sinirli olduğunu da, mutluluğunu da. Destek olması gereken zamanı bilir, sessizdir ama yanında olduğunu hissettirir.
Bir kediyle paylaşıyorsan hayatını/evini kendi sınırlarınız olduğunu bilmelisin. Onu doyuruyor olman seni onun sahibi yapmaz. Hiçbir şeye zorlayamazsın onu. Sadece kendi canı istediğinde sevdirir, oynar, yanına gelir. Asla tam olarak sahip olamazsın ona canını sıkarsan biraz fazla üstüne gidersen kaçar senden. İtaatkar değildirler emir yağdırıp, gözünü korkutup istediklerini yaptırman mümkün değildir. Sana nasıl davranması gerektiğini bilir ama alışkanlıklarından asla vazgeçmez. Kendi başının çaresine bakmayı bilir, sen evden çıkarken ağlayıp sızlanmaz. Sen çıkar çıkmaz en sevdiği köşesine gidip kesitirir, kendi kendine oynar. Sen gelene kadar kendini hoş tutmayı bilir. Fazla kalabalıktan hoşlanmaz ama gelenine gidenine de karışmaz. Eve bir kaç kişi geldiğinde şöyle bir bakar kim var kim yok diye, ortamı beğenmediyse çeker gider yatağına. Seninle olan ilişkisinde mesafesini korur ama sevdiğini de hissettirir. Nankör olarak bilinirler ama aksine hayatını paylaştığı insanı bilir, sever, özler ve asla unutmazlar.
Bir köpekle paylaşıyorsan hayatını/evini aranızda sınırlar ya da mesafe yoktur. Onu doyuruyor olman ve sevgini vermen aranızdaki bütün sınırları yok eder. Eğitilebilir ve seni seviyor diye alışkanlıklarından vazgeçebilir. İtaatkardırlar. Kendisi istemese bile sen istiyorsun diye her şeyi yapabilir. Kendi alanı yoktur,evin her yerini kendi alanı olarak görebilir. Onunla ilgilenmediysen ya da onu kızdıracak bir şey yaptıysan ( onu sensiz bırakmak gibi ) sana inat bütün evi haklayabilir, öğrendiği şeyleri unutmuş numarası yapabilir. Üzülmene, mutsuz olmana dayanamaz. Sen ağlarken gözünün içine bakarak o da ağlar. Yalnızlıktan çok sensiz kalmaktan korkar. Asla başka birini koyamaz yerine. Sen onun için herkesten farklı ve yeri doldurulamazsın. Kara sevdaya tutulmuş gibi sever seni, hatta tapar! Canını acıtacak bir şey yapsan bile bunu sana karşı kullanmaz, sana kıyamaz. Kıskançtır, seni paylaşmak istemez ama senin için senin sevdiğine bile alışır. Bir köpekle hayatını/ evini paylaşıyorsan koşulsuz sevilmenin nasıl bir şey olduğunu çok iyi öğreneceksin ve asla ondan vazgeçemeyeceksin.
20 Ekim 2009 Salı
Koşulsuz Sevilmek
Gönderen tugbisimm zaman: 14:43 6 yorum
Etiketler: bir kediyle yaşamak, bir köpekle yaşamak, karşılıksız sevmek, kedi, koşulsuz sevilmek, köpek
16 Ekim 2009 Cuma
Başka Biri Olacaksın
Başka biri olacaksın istemesen de
Tenine başka bir ten dokunduğunda
Gövden buluştuğunda başka bir gövdeyle
Başka bir nefesle karıştğında nefesin
Başka biri olacaksın istemesen de
Gece uykunda ya da gün ortasında
İrkileceksin apansız bir duyguyla
Bir uçurum kıyısında sendelemiş gibi
Başka biri olacaksın istemesen de
Bakışlarımın izini taşıyan giysilerin
Tüketecek ömürlerini birer birer
Değişecek yeri bir dolabın,pencerede bir çiçeğin
Başka biri olacaksın istemesen de
Dudaklarında benden sonraki bir çizgi
Tanımadığım bir ton gülüşünde
Ve artık beni unutmaya başlayan gözlerin
Sonra,sonra başka birisin
Ataol Behramoğlu
Gönderen tugbisimm zaman: 15:57 1 yorum
Etiketler: ataol behramoğlu, başka biri olacaksın istemesen de, Selçuk yöntem başka biri olacaksın dinle, şiir
14 Ekim 2009 Çarşamba
Oysa Herkes Öldürür Sevdiğini
sakın
sakın tek bir kelime daha edeyim deme
sakın tek bir yalan daha söyleme
niye biliyor musun ?
çünkü inanırım
onca şeyden sonra şimdi tek bir cümle et
gözlerime bakıp beni sevdiğini söyle
gerçek olmadığını bal gibi bilirim
ama yine de sana inanırım
o yüzden tek bir an bile beni gerçekten sevdiysen sakın
oysa herkes öldürür sevdiğini
kulak verin bu dediklerime
kimi bir bakış ile yapar bunu
kimi dalkavukça sözlerle
korkaklar öpücük ile öldürür
yürekliler kılıç darbeleriyle
kimi gençken öldürür sevdiğini
kimi yaşlıyken
şehvetli ellerle boğar kimi
kimi altından ellerle
merhametli kişi bıçak kullanır
çünkü bıçakla ölen çabuk soğur
kimi yeterince sevmez
kimi fazla sever
kimi satar kimi de satın alır
kimi göz yaşı döker öldürürken
kimi kılı kıpırdamadan
çünkü herkes öldürür sevdiğini
ama herkes öldürdü diye ölmez
Gönderen tugbisimm zaman: 13:16 6 yorum
Etiketler: Ezel 3. Bölüm Şiir sahnesi, ezel şiir sahnesi, oysa herkes öldürür sevdiğini
7 Ekim 2009 Çarşamba
Kahreden keder kısaca hayat
Göksel - Ağlamak Güzeldir
Ağlamak güzeldir
Süzülürken yaşlar gözünden
Sakın utanma
Ağlamak öfke delice nefret
Doruklarda aşk doyumsuz sevinç
Kahreden keder kısaca hayat
Ve nefesin ve nefesindir
Ağlamak senin kara dünyana
Hala sevdiğin ve hissettiğin
Tüm güzelliğin ve çirkinliğinle
Varolduğundur varolduğundur
Ağlamak şu gelip geçici dünyada
Herşeye rağmen varolmak demektir
Ağlamak yaşayan binlerce duygu
İnsanca güzel bişeydir
Yumuşacık sarı tüyleriyle soğuk kış gecelerimin vazgeçilmezi...
minik patileriyle burnuma yüzüme dokunur, sabaha kadar onu sevmem için uyutmazdı yakışıklı oğlum. Uykum gelene kadar o yumuşak tüyleri arasında elimi gezdirmekten şikayetçi olmazdım. Onun güven duyduğu kolların arasında mutluluktan çıkardığı mırıltılar uykumu getirir, bencilce uykuma yenik düşerdim. Şimdi olsa da o sıkılana kadar sevsem, mis kokusunu içime çeksem.
Onu kaybetmeden bir hafta öncesi farkettim bebeğimin nefes alışındaki garipliği. 07 Ağustos Cuma günü İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi'ne götürmek için sabah erkenden yola çıktım. Tekirdağ ile İstanbul arası arabayla 1-1,5 saat ve PAŞA'nın ilk yolculuğuydu. Yol onu çok sarsmış olacak ki daha hastaneye ulaşamadan fenalaştı, ağzından köpükler çıkarmaya başladı. Sakin olamıyor, soğukkanlı davranamıyordum. Hastaneye vardığımda iyice kötüleşmişti, 8 kişi onu hayata döndürmek için yaklaşık 3 saat boyunca başından ayrılmadılar. Ciğerleri su toplamış, oksijen tüpüyle nefes alıyor, minik damarından aldığı ilaçlarla hayatta kalmaya çalışıyordu. Onu yıkarken, tırnaklarını keserken hırçınlaşır elimden kurtulmak için tırnaklarını halıya geçirerek kaçmaya çalışırdı. Kimi zaman bu tırmıklardan ben de nasibimi alır, canımın acısı geçinceye kadar söylenir dururdum. Şimdi hayata tırnaklarını geçirip, yenilmemesini istiyordum. Yanından hiç ayrılmadım, orda olduğumu bilmesini, bizi bırakmamak için savaşmasını istiyordum. Dayanamadı bebeğim, suni teneffüs ile son kez miyav dedi ve bıraktı kendini
bıraktı beni, bıraktı bizi ...
Sarıldım bebeğime, son kez çektim kokusunu içime,annem görmesin diye götüremedim Tekirdağ'a, ellerimle verdim toprağa
Dinmedi gözyaşlarım, gitmedi yüreğimin acısı
Şimdi pişmanım, keşke diyorum hep
keşke daha çok sevseydim
hep keşke, keşke
Haykırsam neye yarar ki şimdi
bıraktı beni, bizi
Şimdi annesi Ece'ye her baktığımda, onu görüyorum.
Onu da kaybetmekten korkuyorum.
Söz geçiremiyorum kendime, ağlıyorum utanmadan ağlıyorum. Oğlumu özlüyor ağlıyorum, kızımı kaybetmekten korktuğum için ağlıyorum.
Gönderen tugbisimm zaman: 15:53 5 yorum
Etiketler: Bir daha hiç dönmeyecek
18 Haziran 2009 Perşembe
Süpriz Evlenme Teklifi
Canım kardeşim, biriciğim evliliğe ilk adımı attı. Kardeşim dediğime bakmayın aslında öz kardeşim değil ama 16 yıldır 7/24 beraber olduğumuzdan kardeşim, canım, benden bir parça artık o. İyi zamanlarımızda yere göğe sığamadık, kötü zamanlarımızda birlikte ağladık. Ağlamama dayanamadı hiç, onun ağlamasına da ben dayanamadım. Yüzümüze söyledik yanlışlarımızı gevelemeden, yan çizmeden. Belki bu yüzden 16 yıl hiç ayrılmadık birbirimizden, belki bu yüzden pay alabildik mutluluklarımızdan...
Şimdi dünya iyisi bir insanla hayatını birleştiriyor. İkisini de öyle seviyorum ki bunu kelimelerle anlatmam mümkün değil. İlk duyduğum anı hatılıyorum. Özgün'ün balkonundaydık. "Tuğba ben mügeye evlenme teklifi ediceğim, nasıl yapalım" dedi. Bizim kızlar ve Onur'da yanımızda herkes çığlık atmaya başladı. Hepimiz heyecanlandık. Binbir fikir çıktı ortaya. Fikir işi kolaydı da çok önemli bir konu vardı. Her kız bu mutluluğu arkadaşlarıyla paylaşmak, sevmediklerini ise çatlatmak ister. Öyle bir şey yapmalıydık ki Müge hiçbir şekilde hissetmemeliydi ve hayatının en güzel gecesini yaşamalıydı. 4.yıl dönümlerinde özgün mügeyi yemeğe çıkaracaktı zaten ve evlenme teklifinin o gün olmasını istiyordu. Teknede karar kılındı. Kimlerin çağırılacağına karar verdik. 15 kişilik, uygun bir tekne arayışına başladık hemen. Özgün beni ve Yonca'yı yüzük seçmeye götürdü. Hayatının hatasını yaptı bence :) İlk önce seçtiği yüzüğü gösterdi. Güzel, hoş bir yüzüktü ama taşı çok küçüktü. Durur muyum ben.. Hemen gazı verdim tabiki .. Bak Özgün mükemmel bir süpriz yapıyorsun iyi hoş ama bu yüzük ne böyle, bir sürü insan olacak orada ve kızların baktığı ilk şey yüzük olacak şimdi bunu görürlerse Özgün'e bak neler yapıyor minicik yüzük almış kıza diyecekler. Ama şöyle büyük bir şey alırsan oha Özgün' e bak kafam kadar yüzük almış diyecekler dedim. Baktım bizimkinin suratı değişti. Hemen bundan faydalanıp, "beyfendi biraz daha büyüklere bakalım" dedik. Biraz daha biraz daha derken şöyle ele avuca gelen, güzel bir yüzük aldık. Daha sonra Özgün biraz daha büyük, taşı parlak ve özel tasarım bir yüzük yaptırdı. Nasıl gaz verdiysem artık :) Oradan tekneyi kiralayacağımız ofise geçtik. Halimiz aklıma geldikçe hala gülüyorum. Özgün karşımızda sesi çıkmıyor. Kadınla sadece yonca ve ben konuşuyoruz, Özgün'e de bu da olsun bunu da yapalım demek için dönüyoruz, zavallım o da ya peki diyor ya da duygu sömürüsü yapıp, kızım sen kimin tarafındasın diye söylenip duruyordu. Yonca ile son bir işimiz kalmıştı. Müge'ye ve gelecek kızlara duvak dikecek Müge'nin karşınına duvaklarla çıkacaktık. Büyük geceye iki gün kala Özgün, Onur ve Yonca bana geldiler. Programı yazdık, duvakları diktik, mügeye uzun ve taçlı bir şey yaptım. ( Yonca sonlara doğru kaytardı ama neyse artık :) ), müzikleri ayarladık.
Veee işte beklenen an.....
Özgünler gelmeden önce teknede buluştuk. Orada tekneyi ayarladığımız kadınla kavga ettim ama bunları yazmayacağım hiç. Aklıma geldikçe sinirleniyorum zaten. Anlayacağınız eksiklikler vardı ama göze batmadı. Teknenin üstüne saklandık. Özgün ve Müge geldi aşağıda oturdular onlar ve Müge bizi hiç farketmedi. Özgün, Müge'ye yemeğe tekneyle gideceklerini ancak önce biraz dolaşacaklarını söylemiş. Neyse süpriz için havanın kararmasını bekliyorduk bu arada da kaptan oyalanmak için bir oraya bir buraya gidip geliyordu. Hava karardı, İkisinin şarkısı olan Yalın- Küçücüğüm şarkısı çalmaya başladı. Daha önce anlaştığımız gibi garson yanlarına gidip "sizi yukarı alabilir miyiz?" dedi. Yukarı çıktılar, alkışlar, şaşkınlık, çığlıklar derken Müge için hazırladığım duvağı taktım. Tam köprünün altındaydık, Müge'yi köprüye döndürdük, bu sırada Kutsi- İlan-ı Aşk Ediyorum çalıyordu, köprünün altında da "MÜGE SENİ ÇOK SEVİYORUM. BENİMLE EVLENİR MİSİN? " yazıyordu. Evet dediğinde fişekler patladı.
Sonra aşağı geçtik. Özgün ve Müge konuşma yaptı. Dans ettik, içtik, fotoğraflar çekildik.
Herkes çok mutluydu hele Müge saatlerce kendine gelemedi. Yukarıda duvağını takarken zangır zangır titriyordu heyecandan. Beklediğimiz pozlar geldi tabiki yanak yanağa, sarmaş dolaş fotoğraflarını çekip durduk gece boyunca.
Kızdığım anlar da oldu... Mesela yonca elindeki içkiyi kafamdan aşağı döktüğünde çok sinirlendim :)
Tekneden sonra köfteciye gidip, karnımızı doyurduk. Özgün, Onur falan o gece bende kaldı. Gecenin kritiğini yaptık, fotoğraflara baktık. Ertesi gün herkes işine gitti ama eminim benim gibi kimse gecenin etkisinden kurtulamamıştır.
Temmuzda hanım kızımızı istemeye gidiyoruz. Bensiz olur mu?
Çok mutlu olun minik kardeşim, sizi çok seviyorum.
Eee evlenme teklifi edecek saygıdeğer erkekler görün millet neler yapıyor:) Düşünün taşının daha iyisini yapın. Gerekirse danışmanlık hizmeti verebilirim :))))
Gönderen tugbisimm zaman: 12:39 4 yorum
Etiketler: Evlenme teklifi, evlenme teklifi dediğin böyle olur, romantik erkek, süpriz evlenme teklifi
17 Haziran 2009 Çarşamba
Anlamak Mümkün Değil
Haberleri izlemekten ve gazete okumaktan nefret ediyorum. Okusan, izlesen deliriyorsun, yok izlemeyeceğim okumayacağım desen yapamıyorsun. Hırsızlık, ölüm, taciz, hergün birileri birilerini doğruyor. Şimdilerde katillerin modası anne ya da toplu aile katliamı heralde. İnsan haber izlerken helak olur mu ya??? Oluyormuş! Ya salya sümük ağlıyorum ya da sinirden elime geçenleri oraya buraya fırlatıp, evin içinde volta atıyorum. Bildiğiniz deli yani ...
Dün kanald'nin haber saatinde zabıtaları izledim. Allahım ya bu ne rezillik böyle. Can güvenliğimiz falan yok bizim kardeşim. Allahın zabıtasında sopa ne arıyor, nasıl önüne gelene vurabiliyor. Tam böyle sinirlenmiş yine kafayı yeme modundayken, kanald'nin yaklaşımıyla sarsıldım. Neymiş efendim; zabıta belki de işini yapıyormuş ama bu görüntülerle haklıyken haksız konuma düşmüş. Bu ne demek ya. Bu yaptığın habere söyleyeceğin şey bu mudur?
Yok ya bizim milletimizi anlamak cidden zor. Zabıta sopayla adam döver, polis kafa atar, orda burda hak, hukuk, işçi diye dolaşanlar kaldırım taşlarını söker, esnafa zarar verir. Birileri rahat rahat kız arkadaşını, ailesini doğrar. Nasıl bir dünyadayız biz ya bu kadar pis mi bu kadar kirlenmiş mi insanlar. Anlamıyorum böyle devam ettiği sürece de hiç anlayamayacağım. Hakkımızı savunmayı, kullanmayı bile bilmiyoruz. Kimse işini yapmıyor. Yapan da ya kendine üç beş kuruş almadan elini kaldırmıyor ya da işini yaptığını zannedip böyle kafa patlatarak, göz çıkararak stres atıyor. Hadi ben bu olanları anlamıyorum, diyelim ki kafam basmıyor. Kimse mi farkında değil yaptıklarının, yapılanların.
27 Mayıs 2009 Çarşamba
Yonkam'ın Doğum Günü
Geçen Cumartesi Yonkam'ın doğum gününü Kumkapı'da kutladık. Hoş Seda diye bir yer ayarlamış, kişibaşı 60 TL. Mönüde ; sınırsız içki , mezeler, ara sıcaklar, balık, meyve, tatlı vardı. 15 kişi falandık. Gece çok sakin başladı aslında ufak ufak içiliyor, sohbet ediliyor, mezelerden tadılıyordu. Ara sıcaklar gelmeye başladığında masa hareketlenmeye başladı. Sesler daha bir yüksek çıkıyor, kemancıya paralar uçuyor, şarkılar söyleniyordu. Ana yemeği kimsenin hatırladığını sanmıyorum. Sonra bir dansöz geldi masaya:) dansöz demeye bin şahit lazımdı tabi. Hayatımda bu kadar çirkin bir dansöz görmedim ben. Kesin herkesin sarhoş olmasını bekleyip öyle çıkarıyorlar bu dansöz bozuntusunu. Ne oynamayı biliyor, ne milletin gözünü gönlünü açıyor :) Sarhoşluktan hiçbir şey göremeyecek durumda olan gerzek erkeklerin orasına burasına para atıp durdukları çirkin mi çirkin dediğim kadın çuvalla para toplıyordur heralde bir gecede.
Dansöz dediğin de aklına şöle güzel, alımlı bir hatun gelir değil mi ? Masaya gelir masadaki erkekler gözlerini alamaz yanlarındaki hanımlar suratını asar :) aptal aptal triplere girer. Yok işte ben bu dansöz geldiğinde hiç böyle şeyler görmedim. İlgi tamdı yine bak bir şey söyleyemem kız erkek farketmedi para yapıştırıldı ama göze hitap etmiyordu işte o kadar. ( Aslında kıza da fazla yüklenmek istemiyorum, tuvalette karşılaştık iyi bir kıza benziyordu! )
Bu arada o gece çok güldüğüm başka bir şey daha oldu. Arka masamızda turistler vardı ve masaya rakı geldi. Bir turist hatun rakının tadına baktı. O surat ifadesini görmenizi isterdim. Kadın kızardı, bozardı, kusacak kusamıyor eliyle ağzını yelleyip habire su içiyor vallahi abartmıyorum kesin 3 litre su içti kadın o gece. Eeee şimdi ne söylemek gerekir. Rakıyı her yiğit içemez hadi içti diyelim kaldıramaz :))))))))))))
Gönderen tugbisimm zaman: 13:53 10 yorum
Etiketler: DANSOZ, KUMKAPI, RAKI OLAYI FARKLI
14 Mayıs 2009 Perşembe
Milyonların İçinde Ben
Yazacak o kadar çok şey, söylenecek o kadar çok sözüm var ki aslında. Yazamıyorum, anlatamıyorum. Kendime bile itiraf edemediğim şeylerin tanıdığım ya da tanımadığım insanlar tarafından okunma olasığının yazma isteğimi bu kadar etkileyeceğini hiç düşünmemiştim bu bloğu açarken. Gezdiğim, gördüğüm yerleri yazacak yeni öğrendiğim şeyleri paylaşacaktım. Nerden bilirdim ruh halimin bu hale bürüneceğini. Nerden bilirdim en güvendiğim tarafından yıkılacağımı ve bunu anlatıp tarafsız fikirler almak isteyeceğimi. İşte, evde, arkadaşlarımla olanları, sevgilimle olanları rahat rahat yazarım sanıyordum.
Olmuyormuş!
Bazen için o kadar acıyormuş ki, canın o kadar yanıyormuş ki ne kendini ifade edebiliyormuşsun ne de başka bir şekilde dile getirebiliyormuşsun hislerini. Sorun üstüne sorun yıkılıyormuş üstüne. Kimin sorunu yok ki! Herkes bir savaşın içinde değil mi bu hayatta. Kimi kariyer peşinde önündekini ezip geçme derdinde, kimi eziliyor güçlenme peşinde, kimi bırak kariyeri bir somun ekmeğin peşinde, kimi yıllardır sahip olamadığı, ikna edemediği aşkının peşinde, kimi arkadaşlarını elinde tutmanın .... daha bir sürü şey sayabiliriz değil mi ? Herkes bir yerlerde bir şeyleri kovalayıp, duruyor. Kimi sahip oluyor istediği şeylere kimi olduğu yerde sayıp duruyor.
Bir dakikalık halini düşün dünyanın tam şu anda bir sürü kız ve erkek bebek dünyaya geldi. Ağlama seslerini duyar gibiyim. Bilmem kaç tane anne gülümsüyor şimdi, içinde yaşattığı parçasına kavuşma şaşkınlığıyla. Kaç tane çocuğun annesi ya da babası öldü acaba o bebekler dünyaya geldiği sırada. Bu bir dakika içinde bir sürü insan ağlarken bir sürü insan da gülüyor. Evrendeki karışıklığı düşünebiliyor musun ? Kahkaha seslerini, ağlama, yakarma seslerini. Bu kadar sesin arasında yaşıyoruz ama birbirimizi farketmiyoruz. İşte ben de o milyonlarca insanın içinde gözyaşlarını içine akıtan, içinde fırtınalar kopan insanlardan biriyim.
Anlatsam anlatamıyorum. Anlatmasam dayanamıyorum.
Gönderen tugbisimm zaman: 11:11 2 yorum
Etiketler: DAYANAMIYORUM, MİLYONLARIN İÇİNDE BENİ BULABİLİR MİSİN
25 Nisan 2009 Cumartesi
BAHAR TATİLİ
Telefonun alarmı çaldı, artık kalkma vakti geldi. Oysaki ben yatalı daha bir saat olmuştu. Böyle tatile mi gidilir saat sabahın 4 ü diye söylene söylene kalktım. Makyaj falan yapacak halim yoktu, üstüme rahat bir şeyler geçirip, saçımı dağınık bir şekilde toplayıp taksinin gelmesini bekledim. Sadece Boğaz köprüsünün ayağını gören penceremi açıp, temiz havayı içime çektim. Henüz gün ağarmamış, sokak sessiz ve karanlık. Yaygaracı İstanbul bile uyuyor ben ayaktayım deyip geçtim içeri. Nihayet taksi geldi, bu sakinliğine alışık olmadığım yollarda süzülerek vardık havaalanına. Kapalı alanlarda sigaranın yasaklanması yüzünden ayazda titreyerek içtim sigaramı. 6.40 da olan uçağımıza yetişemeyeceğimizi söyleyen ve sabah sabah beynimi yiyen suratsız ama bi o kadar da şeker olan bal tatlısı sevgilinin koluna girip girdim içeri.
Ve işte Antalya'dayız ama çile bitmedi. Uçak biletlerimizi ETS den almadığımız için otele aktarmamız yok. Havaş'a gittik 10dk'lık yola kişi başı 10 TL vererek Antalya Merkeze vardık. Burdan otobüse binip Belek'e , Belek'ten de taksiye binip otele ulaşmamız gerekiyor. Havaş kalabalıktı bu yüzden sevgiliyle ayrı oturmak zorunda kaldık, yanımda oturan bayana Antalya'lı olup olmadığını sordum, sonra başladı muhabbet zaten. O da istanbul'dan Kongre için gelmiş. Hekimmiş kendisi. Neyse aynı yere gittiğimizi öğrendim. Havaştan indikten sonra taksiye bizi Belek'e ne kadara götüreceğini sorduk. Cevap:85YTL. Teşekkür edip otobüsün kalktığı durağa gittik. Havaş'ta sohbet ettiğim bayanın yanına oturup, otobüsü beklerken çene çalıp çay içtik. Taksi şöförü geldi 60 YTL'ye götürebileceğini söyledi. Yanımızdaki bayana uyar mı dedim. Bana uyar, hatta süper olur dedi. Bir anda sevindirik olup doluştuk arabaya. Otele vardık, saat daha 09.30. Otel ETS'nin oteli olduğu için kapının girişinde ETS'nin elemanları karşıladı. Kayıt için bilgilerimizi verdik ve tam tahmin ettiğimiz gibi sanki otelin bütün odaları doluymuş gibi saat 12.00 de odaların boşaltıldığını, 13.00 13.30 gibi odalara yerleşebileceğimizi bu zamana kadar her şeyden yararlanabileceğimizi, gidip kahvaltı etmemizi hatta tuvalette üstümüzü değiştirebileceğimizi söylediler. Gidip kahvaltı ettik ve üstümüzü değiştirmek üzere tekrar lobiye çıktık. Uykum var bayıldım bayılacağım. Sevgili ETS'yle konuşmak yerine resepsiyona yöneldi. Erdal Bey iki dk da odamızı ayarladı hatta otelin hangi bölümünde, hangi bungalovlarda konaklamak istediğimizi bile sordu.
Yerleşip, biraz uyuduk. Sonra kalkıp gözleme yedik, oteli gezdik. Her şey dahil konsepti kapsamında hizmet veren otelde biri ücretli (Teppanyaki a la carte restoran) 8 A la carte restoran mevcut. Restoranlar; Balık a la carte restoran, Fransız a la carte restoran, Kebabistan a la carte restoran, Meksika a la carte restoran, Rum a la carte restoran, Çin a la carte restoran, İtalyan a la carte restoran. Tatiliniz boyunca Sabah 09.00 - 12.00 arası rezervasyon yaptırarak bu A la carte restoranlardan 1'er kez yararlanabiliyorsunuz. Ayrıca yine 1 kez yararlanabildiğiniz köy kahvaltısı yapma şansınız var. Biz İtalyan'a, Meksika'ya, Rum Tavernasına ve köy kahvaltısına gittik. Hepsi birbirinden güzeldi. Özellikle Rum tavernasında çok eğlendik, müzikler, mezeler müthişti. Meksika restoranında yemekler benim yiyebileceğim gibi değildi acısı azaltılmış olmasına rağmen yandım. Aç kalmama rağmen kızarmış dondurması, tekilası ve acıbadem likörlü özel kahvesi için tekrar giderim. İtalyan Restoranı bizim favorimiz olduğu için ona her tatile gittiğimizde uğrarız. İtalyanların o kadar şey yediklerini sanmıyorum :) Köy kahvaltısı ise dillere destan. Yanınızda semaveriniz önünüzde peynirler, yumurta, bal, reçel yok yoktu. Otelin ana restoranınında yemekleri lezzetli ve kaliteliydi. Otelde 24 saat yerli ve yabancı içeçekler, gözleme, dondurma ve yiyecek bulabiliyorsunuz. Tesiste 6 adet su kaydırağı, 4 açık havuz ve 1 kapalı havuz mevcut. Ana havuz oldukça büyük. Ana havuzun kenarından suyun içinde yürüyerek bir ucundan diğerine gidebileceğiniz bir yol yapmışlar. Sağlığa zararlı olduğunu düşünerek buna kızan çok insan olsa da havuzların değerleri görevliler tarafından gün boyu takip ediliyor. Bana göre çok şık ve ince düşünülmüş.
5 gece 6 gün kaldık. Bu mevsimde çok ucuz oluyor, sezonda bu otelin gecelik fiyatı 250 YTL. Bize gecesi 65 YTL'ye falan geldi sanırım. Yol parası otelden pahalı, uçak biletlerimizi ETS'den almadık kendimiz aldık. Neredeyse ETS'nin söylediği fiyatın yarısına bulduk biletlerimizi. Şansımıza hava da çok güzeldi havuza, denize girebildik, bol bol güneşlendik, kapkara olduk, yedik, içtik, tenis oynadık, deniz bisikletine, kanoya bindik. Ama her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi bunun da sonu geldi. Bugün pazartesi iş başı yaptım. Sevgiliyle konuştuk benimle dalga geçiyor, kahvaltıdan sonra tenis oynayalım sonra güneşlenirsin diyor. 24 derece olan Antalya'dan, sıcaklığı 8 derece olan patırtıcı İstanbul'a döndüm halimi siz düşünün diyeceğim ama yok yok soğukta olsa, gürültücü, patırtıcı da olsaİstanbulum gibisi yok. Otelde yaşamak güzel de İstanbul'u bırakıp Antalya'da yaşadığımı düşünemiyorum.
Gönderen tugbisimm zaman: 23:20 4 yorum
Etiketler: ANTALYA, BAHAR TATİLİ, ETS NIN OTELI CLUB VOYAGE BELEK, GORULMEYE DEGER OTEL, TATİL ANILARI
13 Nisan 2009 Pazartesi
SMART BLOGGER ÖDÜLÜ
Mehbup : http://mehbup.blogspot.com/
Digital Kelebek : http://digitalkelebek.blogspot.com/
Lemur : http://emigunay.blogspot.com/
Gönderen tugbisimm zaman: 13:49 6 yorum
Etiketler: SMART BLOGGER ÖDÜLLERİ
9 Nisan 2009 Perşembe
İyi ki Doğdum Ben :)))
Gönderen tugbisimm zaman: 12:13 15 yorum
Etiketler: 40 IMA NE KALDI ŞUNUN ŞURASINDA, IYI KI DOGDUM BEN, YAŞLANIYORUM
1 Nisan 2009 Çarşamba
Çekmediğim Dertler Çile Kalmadı..... !!!!
Bu aralar hangi blog a uğrasam birileri regl ağrısı çekiyor. Yıllardır ben de aynı acılardan müzdariptim. Öyle bir acı ki okula, işe gidemiyordum. İşe gitmeyi bırak acıdan, ayaklarımın ağrısından, titremesinden ve mide bulantısından ayağa kalkamıyordum. ( sinir, stres, ağlama krizlerini saymıyorum) Acaba kist mi var? Ben de kesin bir şeyler var? diye diye kendimi yiyordum. Sonra bir gün bütün korkularımı bir kenara bırakıp doktora gitmeye karar verdim. Karnıma jel sürüldü, ultrasonla bakıldı allaha şükür kist mist çıkmadı.
Gönderen tugbisimm zaman: 15:19 7 yorum
Etiketler: Adet sancılarım son buldu, Magnesium Diasporal 300, Regl ağrılarım yok oldu
24 Mart 2009 Salı
İlk Mimim :)))
Aysed seni en çok etkileyen kitap hangisi demiş ve mimlemiş. :)) Kendisine mim için teşekkür ediyorum. Kolay gibi dursa da benim için çok zor bir soru aslında bu. Kitap bambaşka bir şey benim için. Kitabı ilk elime aldığımda koklarım, arka kapağını okurum, sonra doğal olarak önsözünü işte o önsözün bitmesiyle cast'ını yaptığım ve yönettiğim filmimi satırların arasında izlemeye başlarım. Kitaba gömülmüş, dünya ile ilişkimi kestiğim o anların yerini hiçbir şey tutamaz heralde.
Çocukluğumda eve giren her kitabı önce annem okur sonra sıra bana gelirdi. Sanırım bu özelliğimi nerden aldığım ortada. Kitabı okur eğer ağır bir kitapsa bence bunu daha sonra okumalısın önce şunları oku der, beni yönlendirirdi. Gece yatağıma girer girmez başucumdaki kitabımı alır onunla uykuya dalardım. Aslında ilk zamanlar bu benim için oyuna dönmüştü. Her kızın babasından övgüler alması hoşuna gider değil mi ? Benim de hoşuma giderdi. Yatma vaktim geldiğinde yatağıma kurulur elimde kitabım gözlerimi kapıya diker babamın kapıdan girmesini beklerdim. Her gece mutlaka odama uğrar, beni elimde kitapla görünce gözlerinin içi parlayarak ne kadar tatlı olduğumu, kitap okumamın onu çok mutlu ettiğini, bu alışkanlığımı çok beğendiğinden bahseder, bazen kitap hakkında sorular sorar bazen de sesli okumamı ister beni dinlerdi. Sonra gurur dolu bakışlarıyla yanağıma kocaman bir öpücük kondurur, iyi geceler diler yanımdan öyle ayrılırdı. Çocukken seni en etkileyen kitap hangisi diye sorsalar düşünmeden "Şeker Portakalı" ve Simyacı derdim. Şeker Portakalı'nı ilk okulda Simyacıyı ortaokulda okumuştum.
Kürşat Başar, bir kadının duygularını bu kadar etkileyici, içten ve detaylı anlatmasıyla beni şaşkına çevirdi. Romanın asıl kahramanlarının Fatin Rüştü Zorlu ve yasak aşkı Vesamet Hanım'ın olduğunu bilmem, benim için kitabı daha çekici kıldı. Yakın tarihe ilgi duyan herkesin bu yasak aşk masalını okumasını tavsiye ederim. Daha önce de yazmıştım Kurtlar İmparatorluğu'nun kitabını okuyanların filmi beğenmesi zor. Belki de benim kafamda kurduğum mekanlarla ve kişilerle özdeşmediği için ben beğenmedim bilmiyorum ama kitabın okunmasını şiddetle tavsiye edebilirim. Bitmesini istemeyeceksiniz. Zaten kitabın arka kapağında yapılan yorumlar kitap hakkında yeterince referans veriyor bence.
'Gerçekten etkileyici bir yazar.'
-The Guardian- '
Grange güçlü bir kalem. Onu seviyorum.'
-Anita Brookner, The Spectator-
'Eleştirilere, mantığa, gerçeğe meydan okuyan bir kitap...'
-The Washington Post-
'Paris'te sokak sokak, cadde cadde yaşanan bir kedi-fare oyunu... İstanbul'a kadar süren ve Nemrut Dağı'nda sona eren bir kaçma-kovalamaca... Jean-Christophe Grange'ye yaraşır bir kitap.'
-Le Monde-
Seri cinayetler, uyuşturucu kaçakçılığı, Strasbourg-Saint-Denis'deki Küçük Türkiye, Fransız polisindeki iç hesaplaşmalar, tıbbın karanlık amaçlara alet edilmesi. Paris'i kana boyayan Türk mafyası. Kızıl Nehirler'in, Taş Meclisi'nin ve Leyleklerin Uçuşu'nun yazarı Grange'den yine çarpıcı, yine soluk soluğa bir roman.
Gelelim mime ben de; Gudubettin-i Aşikar'ı, Hiç kimse'yi,
Mehbup'u, ve Lemur'u mimliyorum.
Gönderen tugbisimm zaman: 10:28 2 yorum
Etiketler: Fatin Rüştü Zorlu ve Yasak Aşkı Vesamet, Kurtlar İmparatorluğu, Kürşat Başar Başucumda Müzik
19 Mart 2009 Perşembe
Yazmış Olmak İçin Yazmak
Çok uzak kaldım senden bu aralar. Ama talihsizlik yakamı bırakmıyor. Hafta başında bilgisayarda çalışırken birden bire öğrencilerin bütün bilgilerinin bulunduğu ajans klasörü silindi. Sildim demiyorum çünkü nasıl olduğunu anlayamadım. Hemen bilgi işlemi çağırıp bakmalarını rica ettim. Ne yaptılarsa olmadı, dosyalar bulunamadı. Allahtan bölük pörçük yedeklerini almıştım bazı dosyaların. Kurtarılamayan dosyaları tekrar yazdım, düzenledim falan filan. Boşuna yorgunluk oldu yani...
Gönderen tugbisimm zaman: 13:53 4 yorum
Etiketler: GlGlucophage inanılmaz kilo verdiyormuş, helipak yan etkileri, Yok yere canım sıkılıyor, zorla olmuyor bu işler
26 Şubat 2009 Perşembe
Bitik Tugbisimm İyice Bitti Sesini Duyan Yok
İlaçları kullanmaya devam ediyorum. İnanılmaz bir mide bulantısı var. Halsizliği söylemiyorum bile, işten çıkıp eve kendimi zor atıyorum. 3 günde 3 kilo verdim. Aslında iyi de oldu kilo almıştım bu aralar, onlardan kurtulmama yarasın bari bu eziyet. Bu kadar kilo vermeme neden olan ilaçta midem için olan helipak ve şeker yüklemesinden sonra şeker hastası olmanın sınırında çıktığım için doktorum tarafından verilen Glucophage. Geçen gün nedir bu ilaç, kimlere nasıl yaramış diye bakınırken gördüm ki insanlar bu ilaçla iğne ipliğe dönmüş. Hemen atlamasın kimse doktor tarafından verilmediğinde komaya sokup ölüme bile neden oluyormuş. Benden söylemesi.
- The Crious Case of Benjamin Button
- Slumdog Millionaire
- The Reader
3 film de çok iyi kurgulanmıştı ve birbirinden güzeldi.
- Recep İvedik
- Güz Sancısı
Dönem filmlerinin, Beren Saat'in ve Tomris Giritlioğlu'nun hastası olan biri olarak Güz Sancısına gitmemek omazdı. Beğendim çok iyi işlenmiş ama belki de beklentilerimi çok yüksek tuttuğum için istediğim hazı alamadım filmden. Bu demek değil ki kötü bir filmdi. Bence mutlaka izlenmeli!
Recep İvedik hakkında bir şey yazmak bile istemiyorum. İşte bildiğimiz hanzo, dağdan kaçmış bir ayıcığın hikayesi. Şahan'ın bu ayılığını seviyorum diyemiyeceğim ancak etrafımızda bu tiplerden çok mu var, gözümüz mü alıştı bilmiyorum ama bazen sempatik geliyor. Bahsettiğim şeyin film boyunca 80 yaşındaki ninesiyle birlikte bol bol ettiği küfürler olmadığına eminim.
Bu hafta izlediğim dizilere ile şöyle:
- Tabiki Lost
- Tru Blood
- Dead like me
İşler iyice garipleşti Lost'ta her şey yavaş yavaş yerine oturuyor gibi bakalım bugün düşecek yeni bölüm çok heyecanlıyım. Tru Blood baya ilgimi çekti supernatural'a benzetmeye çalışmışlar hadi bakalım 1. sezon bitti tatildeymiş şimdi. Dead like me 'ye yeni başladım 3 bölüm izledim. 18 yaşındaki bir kız ölüyor ( ki bence hayattayken de ölü gibiydi) ve ruh alıcı olarak ölümsüz oluyor. Daha pek zevk alamadım ileriki bölümlere göre bakıcaz artık.
Film izlemekten ve bu iğrenç haplardan dolayı kaymış bir halde geziyorum etrafta, allahım bitsin bu çile!
Gönderen tugbisimm zaman: 16:07 5 yorum
Etiketler: Amerikan dizileri sağolsun imdadıma yetişiyorlar, BİTSİN BU ÇİLE, Glucophage inanılmaz kilo verdiyormuş, Oskarlı filmler benden kaçmaz
17 Şubat 2009 Salı
Doktora Gittim Hasta Oldum
Senden uzakta kaldığım günlerde öyle kötü zaman geçirdim ki anlatamam. Öğrenciler ara tatile girdi diye biz de kendimize tatil vermiştik. Haftanın 2 günü okula gittim, güya geri kalan günlerde dinlenecektim. Nerdeee! Sabahtan akşama kadar hastane köşelerinde süründüm. Canım arkadaşım iyiki yanımdaydı da zaman biraz olsun geçti. Tahlillerimi yaptırdım. Kolestrolüm yüksek çıktı, diğer değerler normaldi. Midemden çok şikayet ediyordum , böyle ağrılar giriyordu gece, yanmalar falan oluyordu hastanede buluyordum kendimi. Neyse endoskopi yapıldı. öyle korkuyordum ki boru sokacaklar boğazımdan diye. Ya midem bulanırsa ya kusarsam diye düşünüp korkuyla ve sürekli google'dan nasıl bir işlemmiş bu diye kıvranırken büyük gün geldi çattı. Amerikan hastanesinde yaptırdım endoskopiyi sevgilim ve canım arkadaşım yalnız bırakmadılar beni. Zaten doktor da uyarmıştı, sizi eve götürmek için yanınızda biri olması gerekiyor demişti. Neyse benim randevu saatim geldi. Hemşire çağırdı yanına ellerim buz gibi, içimden birşeyler kopuyor sanki. Kurbanlık koyun gibi arkamı dönüp bakıyorum benimkilere:)
Gönderen tugbisimm zaman: 11:06 6 yorum
Etiketler: bu endoskopi ne menen bir seymis arkadas, doktora gittim hasta oldum iyi mi, Endoskopiden korkmana hic gerek yok, insanin saglik sigortasi olmasi ne guzel seymis yaw
2 Şubat 2009 Pazartesi
Bir Daha Ölmek
Eski evimizde yatağımın karşısındaki duvara yazmıştım bu şiiri. Okumadan uyuyamazdım. Bugünlerde içimden sürekli bu şiiri okuyorum. Hayırdır inşallah!
Gönderen tugbisimm zaman: 13:38 3 yorum
Etiketler: bir daha ölmek, ümit yaşar oğuzcan
29 Ocak 2009 Perşembe
Çok Çalıştım Bu Hafta Çoookkk :))
Bu hafta zaman nasıl geçti hiç anlamadım. Pazartesi notları verdik, öğrencilerin projelerini düzenledik. Salı günü spora başladım. 50 dk yürüdüm, 20 dk bisiklet çevirdim. Hamlaşmışım walla. Kış bitiyor sıkılaşmak lazım.
Gönderen tugbisimm zaman: 09:34 1 yorum
Etiketler: canım çıkacak, koşturmaca, öldüm yorgunluktan, spor, yemek, yüzme
23 Ocak 2009 Cuma
Sen Adam Gibi Yaşamanın Bedelini Biz Senin Bedenini Vurup Sırtımıza!
Gönderen tugbisimm zaman: 10:46 0 yorum
Etiketler: koca reis, mehmet çetin, şiir
21 Ocak 2009 Çarşamba
Meğer Bildiğimiz Yoga Değilmiş...
Bugün hangi bloğu açtıysam ya rejimden ya da platesten bahsediyordu:)) Kış geldi yazın verilen kilolar yavaş yavaş alınmaya başlandı sanırım. Üşüyünce vücut yağ yakar falan sanıyordum ben. Meğer soğukta bizim akıllı vücut yağı depoluyormuş. Daha soğuk olur yakıtımı hazırlayayım mı diyor ne :) Bu yüzden kışın yağ bağlıyor yazın ise su kaybettiğimiz için süzülüyormuşuz:)) Bunu öğrendiğimde baya hüsrana uğramıştım ben.
16 Ocak 2009 Cuma
En iyi dostluklar çocukken edindiğimiz dostluklarmış
Nejat Yavaşoğulları - Yalnız Kalma Bu Dünyada
İş, güç yorgunluk derken gitmeye zaman bulamadığım anneciğimin ve babacığımın yanındaydım geçen hafta sonu. Döneli bir hafta oldu annemin kokusunu alabiliyorum hala :( Tekirdağ benim için sığınak sürekli yaşamayıp böyle arada gittiğimde huzur buluyorum orada. Tekirdağ küçük bir yer, herkes birbirini tanır orada. Gizli saklı bir şey yapamazsınız çünkü mutlaka bir tanıdık görür uçurur haberi ailenize :) öyle sinemaya gidiyorum diye evden çıkıp bara falan gidemezsiniz yani :) Nerde kiminle olduğunu bildikleri için, İstanbul'da çocuğu dışarı çıkan aileler gibi panik halinde olmazlar genelde.
12 Ocak 2009 Pazartesi
Deniz Seki - Sahici 2008
1- Deniz Seki - Pişman Olmadım
2- Deniz Seki - Zirve
3- Deniz Seki - Aptal
4- Deniz Seki - Sahici
5- Deniz Seki - Şaka Değil
6- Deniz Seki - Gurur
7- Deniz Seki - Kayboldum
8- Deniz Seki - Yine Hüzün
9- Deniz Seki - Yeter
10- Deniz Seki - İmkansız
11- Deniz Seki - Bu senin Seçimin
12- Deniz Seki - Eski Bir Şarkı Gibi
13- Deniz Seki - Oyun
14- Deniz Seki - Adaletsiz Seçim
15- Deniz Seki - İçimi Döktüm
Gönderen tugbisimm zaman: 11:12 2 yorum
Etiketler: Aşk Şarkıları, deniz seki 2008, Deniz Seki Son Albüm, deniz seki son albüm dinle, gurur, kayboldum, pişman olmadım, şaka değil, zirve
11 Ocak 2009 Pazar
İki Arkadaş
Çok samimi iki dost ve arkadaslardir. Fakat bir tanesi çok kurnaz ,
atılgan ve hareketli, diğeri ise çok saf , dürüst ve sessizdir.
Bir gün kurnaz olan arkadaş , diğer arkadaşın yanına giderek
işlerinin bozulduğunu söyler ve kendisinden para ister. Samimi dostu
onu hiç kırmaz ve elindeki bütün parayi arkadaşına verir.
Arkadaşı bu parayla islerini düzeltir. Bir süre sonra kurnaz olan
yine arkadaşının yanına gider ve arkadaşının evlenmek üzere oldugu
nişanlısını çok beğendiğini ve kendisine vermesini ister.
Arkadaşı çok şaşırır, ne diyeceğini bilemez.
Fakat aralarında o kadar kuvvetli bir sevgi vardır ki arkadaşına hayır
diyemez, nişanlısını arkadaşına verir.
Zaman içinde Saf olanın işleri bozulur ve birden arkadaşı aklına gelir
( ben ona sıkıştığında iyilik yapmıştım diyerek) arkadaşının iş yerine gider
ve kendisine çalışması için iş vermesini ister.
Arkadaşı ona iş vermez. Bizimki pişmanlık ve üzüntü içinde geri
döner ama yine de arkadaşına kızamaz.
Bir gün sokakta dolaşırken yanına hasta ve yaşlı bir adam yaklaşır. Fakir oldugu için ilaç alamadagını söyler. Bizimki yaşlı adamcağıza
acır, istediği ilaçları alır evine götürüp dinlendirir oturup sohbet ederler bir süre.
Ve kısa bir süre sonra yaşlı adamın öldüğünü duyar. Yaşlı adam çok
zengindir ve bütün mirasını kendisinebırakmıştır. Saf adam artik zengindir.
Biraz da sevdiği dostuna olan kıkgınlığıyla dostunun iş yerinin karşısında bir ev alır ve oraya
yerleşir. Bir gün evinin kapısına dilenci bir kadın çalar. Yaslı
kadın çok aç olduğunu, kendisine yemek vermesini ister.
Bizim saf hiç düsünmeden kadını içeri alır karnını doyurur, Kimsesi
olmadigini ögrendigi kadına ;
Kendisinin de yanliz olduğunu söyler ve bu evde birlikte yaşıyalım, sen
evin islerini ve yemekleri yaparsın der,
yaşlı kadın hiç düsünmeden kabul eder.
Bir süre sonra yaslı kadın bizimkine, kendine uygun bir kız bulup
evlenmesini söyler, Bizimki böyle bir kızı nasıl bulacagını,tanıdığı olmadığını söyler.
Yaşlı kadın ona uygun bir kız tanıdığını ve kendisiyle
görüştütebileceğini söyler.
Görüşmeler sonucunda evlenmeye karar verilir ve dügün davetiyeleri
basılır.
Bizimkisi kırgın olduğu halde çok samimi dostunu yine de
unutamamıştır . Biraz da geldigi konumu görmesi açısından samimi
arkadaşına da davetiye gönderir . Düğün günü gelir çatar . Saf adam
düğün salonunda bir şeyler söylemek isteğiyle mikrafonu alır
ve başlar yaşadıklarını anlatmaya ;
''Eskiden çok sevdiğim bir dostum vardi . Bir gün işleri bozulunca benden
borç para istedi , elimdeki bütün parayı verdim. Evlenmek üzere olduğum nişanlımı çok
beğendiğini söyleyerek benden istedi.İçim kan ağlayarak onu da kendisine
verdim . Çünkü biz gerçek dosttuk onun üzülmesini istemedim.
Işlerim bozulduğunda onun fabrikasına gittim ve çalışmak için
kendisinden iş istedim. o bana is vermedi.
Çok üzüldüm, ama yine de arkadaşıma kızmıyorum. Çünkü biz gerçek
dosttuk.'' Bu konusma üzerine kurnaz olan arkadaşı daha fazla
dayanamaz ve mikrafonu eline alır başlar konuşmaya;
''Benim de bir zamanlar çok sevdiğim bir dostum vardı. Islerim
bozulduğunda kendisinden para istedim,
bütün parasını bana verdi. Sonra ondan nişanlısını istedim, üzülerek
nişanlısını da verdi . Nişanlısını istememin nedeni o kadının
arkadaşıma layık olmamasıydı .(Hayat
kadınıydı )
Kendisi çok saf olduğu için arkadaşımı o kadından bu şekilde
kurtardım. İsleri bozulduğunda gelip benden iş istedi, Arkadaşımı
kendi emrimde çalıştıramazdım, o yüzden iş vermedim. Günün birinde
karşılaştığı yaslı adam benim babamdı. Babam ölmek özereydi, onu arkadaşımın yanına ben gönderdim ve mirasını ona ben bıraktırdım.
Evine gelen dilenci kadın ise; benim annemdi. Ona bakıp iyi yaşamasını
sağlamak için gönderdim.Ve şu anda evlenmekte
oldugu kişi de benim kız kardeşim. Onu arkadaşımla evlenmesine ben
ikna ettim . Değerli misafirler, işte biz böyle dostuz'' .........
ömer köroğlu